Fırtınalar ve Türkiye
a. Genel BilgilerHemen her ülkede olduğu gibi, ülkemizde de halk arasında hızlı esen rüzgârlara fırtına denilmektedir. Çoğu zaman metorolojide de bu anlamda kullanılmakla beraber, fırtınayı belirli bir hıza (63 km/saat veya daha fazla) ulaşan kuvvetli rüzgârlarla birlikte şiddetli yağışların ve diğer bazı önemli hava olaylarının görüldüğü bir hava sistemi olarak tanımlamak daha doğrudur.
Matematik konumu bilinen, hava kütleleri, basınç yapılan ve rüzgâr sistemleriyle olan ilişkileri ile yerel fizikî coğrafya özellikleri nedeniyle Türkiye, kuvvetli rüzgârların yanında fırtına sistemlerinin de sıkça görüldüğü bir ülkedir (Şekil 77).
Türkiye, Akdeniz havzasında yer alması ve etrafındaki denizler nedeniyle denizel, orografik yapısı ve denizden olan ortalama yüksekliği nedeniyle de karasal özelliğe sahiptir. Ayrıca parçalanmış topografyası kısa mesafeler arasındaki yükselti farkını arttırmaktadır.
Bunun için deniz-kara, dağ-vadi arasındaki ısınma farkından ortaya çıkan, alçak ve yüksek basmç yapılarına bağlı olarak oluşan, yerel ve süreli rüzgârlar hemen her yerde ve her zaman görülebilmektedir.
Bu rüzgârlar, zaman zaman yerel topografik özelliklere bağlı olarak, çok hızlı esmekte ve fırtına olarak tanımlanan hava sistemlerindeki rüzgar hızma ulaşabilmekte hatta bu değerleri aşabilmektedir. Nitekim ortalama rüzgârlı gün sayısı ile yıllık ortalama kuvvetli rüzgârlı günler sayısını gösteren grafikler incelendiğinde, Türkiye'nin rüzgâr potansiyelinin büyük olduğu görülür.
Ancak burada kasdedilen rüzgarlar yukarıda sözü edilen yerel ve sürekli kuvvetli rüzgârlar değildir. Bunlar saatteki hızı 63 km veya daha fazla olan rüzgâr ile birlikte, kuvvetli metorolojik olayların görüldüğü, zaman zaman doğal afete dönüşebilen hava sistemleridir.
b. Türkiye'de Görülen Fırtına Tipleri
Türkiye'de Tropikal fırtınaların dışında, bazıları çok küçük boyutta da olsa, hemen her tür fırtına, orta kuşağın cephesel siklonik fırtınaları, şimşekli gök gürültülü fırtınalar, tornadolar-hortumlar görülmektedir. Ancak bu fırtınaların çok büyük bir kısmı, başka bir yerde oluştuktan sonra belirli bir yol katederek geldiklerinden, küçük ve orta boyutta olan fırtınalardır. Bunlar özellikle de kışın daha sık görülmektedir.
Orta Kuşağın Cephesel-Siklonik Fırtınaları
Fırtına türleri içinde değişik bölgelerde farklı nedenlerle oluşarak soğuk mevsimde Türkiye'yi etkileyen orta kuşağın cephesel fırtınaları (siklonları), en sık görüleni ve en etkili olanıdır. Bu tip fırtınaların ilki Atlas Okyanusu'nun kuzeyinde, İzlanda Adası civarında kutbi cephenin hareketlerine bağlı olarak oluşan, doğuya ve güneye yönelerek, Avrupa'nın ve Akdeniz havzasının büyük bir bölümünü ve doğal olarak da Türkiye'yi Balkanlar, Karadeniz ve Akdeniz üzerinden girerek etkileyen cephesel siklonik fırtınalardır.
Akdeniz üzerinde, daha çok Cenova ve Adriyatik körfezinde oluşan ve kaynak yerlerinden dolayı, Cenova ve Adriyatik depresyonları olarak anılan fırtınalar ile soğuk mevsimde batı ve orta Akdeniz'e kuzeyden gelen kutbi soğuk havayla güneyden gelen tropikal sıcak havanın karşılaştığı bölgede oluşan depresyonlar bu tip fırtınaların ikincisidir. Bunun için Akdeniz bir frontojenez (cephe oluşumu) ve siklojenez (siklon oluşum) alanıdır. Ayrıca Alp dağları da bu siklonların oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Burada oluşan bu siklonlar doğuya yönelerek batı bölgelerimizden başlamak üzere bütün yurdumuzu da etkileyen fırtına sistemleridir.
Bu tip fırtınaların üçüncüsü, Sibirya üzerinden Toros dağlarını aşarak gelen soğuk kutbî hava ile, doğu Akdeniz üzerinde bulunan ılık ve nemli havanın karşılaşmasıyla oluşan depresyonlar ve Batı ve Orta Akdenizden gelen Doğu Akdeniz Cephesel Siklonik Fırtınalarıdır. Bunlar da, güney kıyılarımız ile doğu ve güneydoğu bölgelerimizde çok etkili olan, kuvvetli rüzgârla birlikte yoğun yağış (yağmur, kar) bırakan fırtına sistemleridir.
Yukarıda kaynak yerleri ve kısaca oluşum mekanizmaları açıklanan bu fırtınaların büyük bir kısmı, atmosferin genel dolaşımına uygun olarak Türkiye'ye ulaşmakta, farklı biçimde ve şiddette atmosferik olaylara neden olmaktadır. Ancak bunların Türkiye üzerindeki olumsuz etkileri, fırtınanın kaynak bölgelerindeki şiddetine, izledikleri yolun uzunluğuna, geçtikleri yerlerin topografik özelliklerine, kara ya da deniz üzerinden geçmelerine bağlıdır.
Bu tip fırtınaların etkisiyle ülkemizde, çok şiddetli rüzgârlara ve kuvvetli yağışlara bağlı olarak oluşan, deniz kabarması, sel, çığ, tipi, ve heyelan gibi olayların sonucunda büyük can ve mal kayıplarının görüldüğü afetler yaşanmaktadır. Ancak bu atmosferik tehlikelerin afet haline dönüşmesinde insanların çeşitli etkinliklerinin de çok önemli bir etken olduğunu belirtmek gerekir.
Bu fırtına sistemlerinin hemen hepsi önemli ve tehlikeli hava olaylarına neden olurken bunların içinde, Akdeniz depresyonlarının ayrı bir önemi vardır. Çünkü bunlar, kuvvetli rüzgârlarla ve taşıdıkları bol nemin neden olduğu şiddetli yağmur ve kar sağanağı türü yağışlarla Karadeniz bölgesi dışında bütün bölgelerimizde büyük afetlerin yaşanmasına neden olmaktadır.
Örneğin, 4 Kasım 1995 tarihinde görülen fırtınada, İzmir'de 3 saat 54 dakikalık süre içinde, metrekareye 100 kg'den fazla yağış düşmüş, rüzgârın hızı 85 km/saate ulaşmıştır. Yaşanan sel, taşkın ve su baskını olayında 322 konut yıkılmış, 1000 bina zarar görmüş 63 kişi yaşamını yitirmiş, çok büyük ekonomik kayıp yaşanmıştır. Yine 2001 Aralık ayında Akdeniz Bölgesini etkileyen bu tür fırtınada Antalya ve Mersin'de etkili sel olayları yaşanmış, büyük mal ve can kayıpları görülmüştür.
Ülkemizde etkili olan ve yukarıda açıklanan bu tip fırtınalar, fırtına sistemi içindeki, en şiddetli ve etkili rüzgârın yönüne göre, Karayel, Lodos ve Poyraz fırtınaları olarak adlandırılmaktadır.
Karayel fırtınası; kutbî cephe ve bunlarla ilişkili depresyonlardır. Balkanlardan ve Karadeniz üzerinden kuzeybatılı akışlarla Türkiye'yi etkileyen bu sistemde çok soğuk havanın yanında hızı 80-85 km/saat arasında değişen kuvvetli rüzgârlar görülür. Trakya, Marmara ve Batı Anadolunun kuzeyi ile yurdun iç kesimlerinde, kuvvetli ama çok uzun sürmeyen yağışlar etkilidir. Yağışlar kıyılarda yağmur, iç kesimlerde kar şeklindedir. Özellikle bu tip fırtınalar, Trakya, Marmara, Karadenizin iç ve kıyı bölgelerinde çok kuvvetli rüzgâr ve yoğun kar yağış nedeniyle değişik türde ve boyutta afetlerin yaşanmasına neden olmaktadır.
Lodos fırtınaları; yine kutbi cephenin akdeniz üzerine inmesiyle görülen veya Akdenizde oluşan ve genellikle Türkiye'yi güneybatı yönünden esen kuvvetli rüzgârlarla etkileyen cephesel depresyonlar (siklonlar)dır.Bu tip fırtınalar, Türkiye'nin büyük bir bölümünde, özellikle de Ege, Marmara ve Akdeniz bölgelerinin kıyı kesimlerinde, hızı 90-100 km/saate ulaşan şiddetli rüzgâr ile birlikte, çok kuvvetli gök gürültülü sağanak yağışlara neden olmaktadır. Bu fırtına süresince mevsime göre, nisbeten ılık bir hava yaşanırken, kıyılarda sel ve taşkınlara neden olabilecek nitelikte çok kuvvetli sağanak şeklinde yağmur, iç kesimlerde ve yükseklerde yoğun kar yağışları görülür. Bunun yanında, belirli yerlerde daha önce büyük örtü oluşturmuş karın, bu fırtınanın getirdiği ılık ve yağışlı hava sonucunda erimesiyle de, yine sel, çığ ve heyelan gibi doğal afet görülebilir.
Kışın, poyraz fırtınaları olarak adlandırılan fırtınalar ise; Sibirya oluşumlu, çok soğuk ve kuru karasal kutbî hava kütlelerinin, kuzey ve kuzey doğulu akışlarla (sibirya antisiklonu ile) Doğu Akdeniz'e inmesi ve nemli tropikal hava kütlesiyle karşılaşması sonucu oluşan, cephesel depresyonlarla ilişkilidir. Bu fırtına sisteminde en şiddetli rüzgârlar, yurdun büyük bir bölümünde kuzey, kuzeydoğu yönlerinden oldukça soğuk olarak eser (Şekil 83). Bu akışlara bağlı olarak doğu Akdenizde oluşan alçak basınç ve cephe sistemlerinin kuzeydoğuya hareketiyle, Lodos fırtınasına dönüşen fırtına ülkemizin özellikle, Akdeniz ile Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yoğun yağışlara neden olur.
Kıyılarda şiddetli gök gürültülü sağanak yağışlar ve hızı çok yüksek değerlere ulaşan rüzgârlar görülürken, iç kesimlerde tipi şeklinde yoğun kar yağışı hakimdir. Bunun sonucunda büyük boyutta doğal afetler sel, çığ, heyelan v.b. yaşanabilir.
Gök Gürültülü Sağanak Yağışlı Fırtına (Oraj)lar
Türkiye'de görülen ikinci tip fırtına şimşekli, gök gürültülü sağanak yağışlı fırtınalar'dır. Bunlar daha önce açıklandığı gibi yerel özelliklere bağlı olarak, çok çabuk gelişen konvektif fırtına sistemleridir. Anî olarak başlayan ve kısa sürede bol miktarda su bırakan yağışlarla oluşan sel ve taşkınlar ile yıldırım ve büyük hızlara erişebilen rüzgâr büyük can ve mal kayıplarına neden olabilmektedir.
Bu tip fırtınalar, siklonik fırtınalara bağlı olarak görülebildiği gibi, ülkemizin fizikî coğrafya özelliklerine bağlı olarak da, çok sık görülmektedir. Hatta Türkiye orta kuşak ülkeleri arasında, orajların en sık görüldüğü ülkelerin başında gelmektedir (Şekil 84). Çünkü Türkiye hem denizel hem de karasal özelliğe sahiptir. Aynı zamanda cephe hareketlerinin ve bunlarla ilgili depresyonların da sıkça görüldüğü bir ülkedir. Yine, yerel orajların oluşumunda, çok önemli bir etken olan uygun orografik yapıya sahiptir. Bu nedenlerden dolayı, atmosferin aşağı kısımlarındaki sıcak ve nemli havanın anî olarak yükselmesi için, uygun koşullar vardır. Yani denizler üzerinden gelen nemli ve sıcak hava, hemen kıyıdan itibaren yükselen dağlar üzerinde ya da bir soğuk cephe üzerinde yükselerek orajlara neden olabilmektedir.
Yine karasallık özelliği nedeniyle, geçiş mevsimlerinde (ilkbahar, yaz başları sonbahar sonlan) yere yakın seviyelerdeki hava çok ısınmakta ve etrafındaki havaya göre yoğunluğu azalmaktadır. Bunun sonucunda bu kısımlardaki hava hızla yükselmekte ve belirli bir seviyede yoğunlaşarak dikey gelişimli kümülüs (Cu) bulutları, eğer yükselme hızı fazlaysa, kümülonimbus (Cb) bulutları oluşmaktadır. Bu bulutların gelişmesiyle de kuvvetli orajlar görülebilmektedir.
Sonuç olarak, ülkemizin her bölgesinde, hemen her termik hava akımlarıyla, hem de nemli ve sıcak havanın cephe sathı boyunca ya da bir yükselti nedeniyle yükselmesiyle oluşan, orajlar görülmektedir (Tablo 29).
Orografik orajlar daha çok kıyı bölgelerimizde görülürken, termik orajlar kuvvetli karasallık özelliğine sahip iç ve doğu bölgelerimizde etkili olmaktadır. Cephesel orajlar ise hemen her bölgemizde görülen fırtınalardır.
Tablo 29: Bölgelere göre uzun yıllar ortalama orajlı gün sayısı
Ülkemizde görülen orajların büyük bir çoğunluğu, termik kaynaklıdır. Bu nedenle bunlar, daha çok sıcak dönemde, özellikle de nemli-ılık ilkbahar aylarında; şiddetli rüzgâr, şimşek, gökgürültüsü, yağmur ve dolu sağanağıyla birlikte görülür. Bunlara soğuk mevsimde, atmosferin alt ve üst seviyeleri arasındaki sıcaklık farkı az olduğu için (kararlı hava kütleleri) oldukça seyrek olarak rastlanır. Bu mevsimde görülen orajlar ancak kuvvetli soğuk cephelerle ilişkili olarak oluşmaktadır.
Orajlar, deniz üzerinde çoğunlukla kışın ve geceleyin, karalar üzerinde ise, yazın ve gündüzün daha sık görülmekte ve daha etkili olmaktadır. İlkbahar ve sonbahar aylarında kuzeyden gelen serin hava, Karadeniz üzerinden geçerken ısındığından ve nem aldığından, Karadeniz bölgesinde orografik orajlar görülür. Yine Azor antisiklonunun hareketine bağlı olarak gelen kuzeyli akımların, Karadeniz dağlan üzerinde yükselmesiyle de bu bölgede yaz boyunca, bu tip fırtınalara çok sık olarak rastlanır.
İç Anadolu'da ve Doğu Anadolu Bölgesi'nin birçok yerinde mayıs, haziran ve temmuz aylarında oluşan termik kaynaklı orajlar, kuvvetli sağanaklar ve şiddetli rüzgârlara bağlı olarak sel ve taşkın gibi olumsuz olaylara neden olmaktadır.
Akdeniz kıyı bölgeleri başta olmak üzere bütün kıyılarımızda, cephesel faaliyetlerin yanında, orografik nedenlerlede, kışın deniz üzerinden gelen nemli ve ılık havanın yükselmesiyle bu tip fırtınalar görülmektedir.
Tornadolar
Türkiye'de etkili olan diğer bir fırtına tipide, çok seyrek de olsa tornadolar (hortumlar)dır. Bunlar daha çok kuvvetli oraj fırtınaları sırasında görülse de, ülkemizi ilgilendiren tornadolar daha çok, Doğu Akdeniz üzerinde oluşmaktadır. Bunlar muhtemelen Sibirya'dan Doğu Akdenize inen çok soğuk cP hava kütlesi ile, çok sıcak Tropikal hava kütlesinin karşılaşması sonucu oluşan soğuk cephenin, altında sıkışan sıcak havanın ani olarak bir yay gibi fırlayarak, soğuk hava üzerinde yükselmesiyle ortaya çıkmaktadır. Tornadolar çok kuvvetli dönen fırtınalar oldukları için, oluştukları ve geçtikleri yerdeki su kütlesi başta olmak üzere, herşeyi yukarıya doğru emerek kaldırabilmektedir. Bunun için öncelikle kıyıdaki yerleşim birimlerinde büyük hasar ile önemli ölçüde mal ve can kaybı görülebilmektedir.
Bu tip fırtınalar Şile, İskenderun, Alanya ve Antalya civarında, deniz üzerinde tesbit edilerek kayda geçmiştir. Deniz üzerinde oluşarak kıyılara doğru hareket eden bu fırtınaların çok şiddetli rüzgârları, ani ve şiddetli yağışları kıyıdaki küçük tekneler ile bazı yapılarda ve tarımsal amaçlı seralarda çok büyük hasarlara neden olmuştur.
Örneğin, 12 Şubat 1999 günü öğle saatlerinde Dalaman açıklarında görülen hortum, Ege denizi üzerinde oluşan alçak basınç merkezine bağlı cephenin Dalaman üzerine geldiği zamana rastlamaktadır. Bu cephe sistemine bağlı olarak deniz üzerinde oluşan Cb bulutu, aşın nem ve deniz suyu sıcaklığındaki artışa bağlı olarak daha da güçlenmiş ve bir hortum oluşturmuştur. Daha sonra kara üzerine geçerek, Dalaman hava alanında büyük hasara neden olduktan sonra, kısa bir süre içinde ortadan kalkmıştır.
Bir de ülkemizin çoğunlukla iç ve güney doğu kesimlerinde özellikle yaz aylarında şeytan minaresi ya da dolaz diye anılan aniden yükselen küçük hava girdapları görülmektedir. Şüphesiz bunlar tornadolarla karşılaştırılamaz. Ancak 1959 yazında Konya'da görülen bu tip bir hortumda 3-4 yaşlarında bir çocuğun hayatını kaybettiği bilinmektedir. Yine Kuzey Afrika kaynaklı Çöl fırtınaları güney bölgelerimizde çok seyrek de olsa etkili olmaktadır.
Ülkemizde tropikal fırtınalar görülmemekle birlikte, bazı durumlarda çok seyrek de olsa, deniz suyunun belirli bölgelerde aşırı ısınmasına ve bol neme bağlı olarak, küçük çaplı ama etkili, tropikal siklonlara benzeyen fırtınalar da oluşabilmektedir. Bunlar tropikal siklonlara benzer mekanizmayla oluşmalarına rağmen, tropikal siklonlardan çok daha önemsiz ve gözü olmayan fırtınalardır. Ancak bunlar daha çok kıyılarda büyük hasara ve can kaybına neden olabilmektedir. Ayrıca, bunların ülkemizi batı, güneybatı ve güneyden etkilemesiyle de özellikle kıyı alanlarında, bu tehlikeli hava olaylarına bağlı olarak oluşan çeşitli şiddette doğal afetler yaşanmaktadır. Örneğin 16 Ocak 1995 günü Akdeniz üzerinde oluşan bu tip bir fırtına sistemi batı kıyılarımızda etkili olmuştur (Yayvan, 1999).
Ülkemizde hem kara, hem de deniz üzerinde oluşan ya da başka yerlerde oluşarak gelen ve bütün bölgelerimizde görülebilen yukarıda açıklanan fırtına sistemleri, özellikle sonbahar sonlan, kışın ve ilkbaharın başlarında çok daha etkili olmaktadır (Tablo 30). Bu nedenle bu dönem, atmosfer kökenli doğal afetlerin en yoğun olarak görüldüğü dönemdir. Bir deniz ülkesi olan Türkiye'de, büyük bir çoğunluğu deniz üzerinde oluşan ve daha etkili olan fırtınaların diğer doğal tehlikeler yanında çok önemli bir yeri vardır. Bunlar doğrudan denizde yapılan etkinlikler ve deniz taşıtları üzerinde etkili olduğu gibi, kıyı ve kıyıya yakın yerleşim birimlerinde ve kıyılara bakan yamaçlarda da tehlikeli hava olaylarına ve dolayısıyla bunların doğurduğu afetlere neden olabilmektedir.
Tablo 30: Bölgelere göre uzun yıllar ortalama fırtınalı gün sayısı
1 Yorum - Senin Görüşün Nedir?
Görünce çok mutlu oldum ????????????????????????????????????????