Türkçe Bilgi , Ansiklopedi, Sözlük

Çeşitli konularda makaleler içeren ve kullanıcıların yorum yazarak bilgi eklediği genel bilgi ve başvuru sitesi

Youtube

Kanalımıza abone oldunuz mu?

Youtube kanalımıza abone olarak hem sitemize destek olabilirsiniz hem de bilgilendirici videolarımızdan haberdar olabilirsiniz.

Hemen Abone Ol!

İletişim Bilgisi

Aşağıdaki bilgileri kullanarak site hakkında bize ulaşbilirsiniz

Telefon: +90 536 686 91 70

[email protected]

Müslümanların İhtilaf Etmesinin Sebepleri

Makale Sayfaları
Müslümanların İhtilaf Etmesinin Sebepleri
Sayfa 2
Sayfa 3

MUTEZİLE

Emeviler döneminde ortaya çıkmıştır, Abbasiler döneminde islam düşünce alemini uzun bir süre işgal etmişlerdir. Alimlerin çoğunluğuna göre bu fırkanın başı Vasıl b. Ata'dır. Vasıl b. Ata Hasanı Basrinin ilmi sohbetlerinde hazır bulunurdu. Bir gün asırlar boyu insanın zihnini meşgul eden büyük günah işleyenin durumu meselesi ortaya çıktı. Vasıl b. Ata, Hasan-ı Basriye muhalefet ederek ben büyük günah işleyenin kesinlikle mü'min olmadığını, mü'minlikle kafirlik arasında bir derecede “el menziletü beynel menzileteyn” bulunduğunu söylüyorum dedi ve Hasan-ı Basrinin meclisinden ayrılarak camide kendisine başka bir meclis kurdu.

Mutezililere göre mezhebleri Vasıl b. Ata'dan çok öncedir. onlar ehli beytten çoklarını kendi mezheblerind3en olduğunu iddia ederler. Bunlar tevhid, adalet, vaad, vaid, el menziletü beynel menzileteyn emr-i bil maruf nehyi anil münker prensiplerini birlikte kabul eden kimseye mutezile derler. Mutezileler Allah'ın vaad ettiği her şeyin gerçekleşeceğini şiddetle savunmuşlardır. Ayrıca bunlar büyük günah işleyenin ne mü'min nede kafir olduğuna ikisi arasında bir mertebe de bulunduğuna inanırlar. Bu mezheb iyiliği emretmek, kötülüklerden sakındırmak prensibine sıkı sıkıya sarılmışlardır. İnanç meselelerini ispat için akli hükümlere baş vururlardı. Bu mezheb bazı görüşlerini yunan ve eski felsefeden almışlardır. Abbasiler döneminde mutezileler artan sapık görüşlere karşı devlet tarafından kullanılmışlardır.

EŞARİLİK

Mutezilelerin fıkıh ve hadis alimlerine karşı giriştikleri hücumlardan ne bir tanınan fıkıh alimi nede meşhur bir muhaddis kurtulabilmiştir bu yüzden insanlar mutezilelerden nefret etmiştir. Mütevekkil adlı halife iktidara gelip mutezileleri çevresinden uzaklaştırıp alimlerden zincirleri çözünce fıkıh alimleri inanç meselelerini sünnetin ışığı altında anlamaya çalıştı.

Hicretin 3. yy sonlarına doğru ortaya gayret ve metanetleri ile seçilen iki zat çıktı. Bunlardan birisi ebu el Hasen el Eşari diğeri Ebu Mansur el Maturudi idi. Aralarında ihtilaf olsada, mutezileye karşı çıkmada ittifak içindedirler. İmam-ı Eşari Basralıdır. İlmi mutezilelerden tahsil etti. Fakat bunlardan düşünce bakımından uzaklaşmaya karar verdi. Bir süre evinden dışarı çıkmadı mutezile ve ehli sünnet delillerini karşılaştırdı. Evinden çıkarak mutezile mezhebinin yanlışlıklarını cami cemaatine anlattı. Ehli sünnet vel cemaat yoluna göre yazdığı şeyleri dağıttı.

Buna göre, ölü için dua edilmesi, sadaka verilmesi caizdir, ölüye fayda sağlayabilir. Allah'ın fakat kulların yüzü gibi değildir, eli vardır, fakat yaratılandan her hangi birinin eline benzemez. İmam Eşari inançlarının imam Ahmet b. Hambelin görüşlerine mutabık olduğu kanaatindedir. Eşariye göre imam Ahmet öncü bir imam, büyük bir alimdir. Eşari müteşabih ayetlerde nassların zahirlerini alır, Te'vil yapmaz. O ifrat ve tefritten kaçınmıştır. İmam eş'ari kuran-ı kerim ve sünneti seniyyede zikredilen Allah'ın bütün sıfatlarının varlığı kabul etmiştir.

Eş'ari insanın bir şeyi icad etmeye gücü yetmez ama kazanma kudreti vardır der. Kıyamet gününde Allah'ın görülemeyeceğini söyler.

MATURİDİLİK

Bu mezheb Ebu Mansur el Maturidiye meşhur olan Muhammed b. Muhammet b. Mahmut tarafından kurulmuştur. Semerkantlıdır, Maturidinin memleketi fıkıh ve usuli fıkıh dallarında tartışma ve münazaraların çokça yapıldığı bir yerdi. Maturidinin hanefi fıkhını ve ilmi kelamı Yahya el Belhi'den okuduğu kesinlikle sabittir. Bu dönemde mutezililerle fıkıh ve hadis alimlerinin fikri savaşları şiddetlenince tartışmalar ilmi kelam sahasına kaydı. İşte Maturidi akli düşüncelerle elde edilen neticeler sayesinde yarışların kazanıldığı böyle bir ortamda yaşadı. Maturidi hanefi mezhebindendi, görüşleri ona dayanıyordu.

a) Metod: Maturidi ile Eşari aynı dönemde yaşamışlardı. Her ne kadar aralarında ittifak ettikleri konuları varsa da ihtilaf ettikleri konular da vardır. Eşariler daha çok nakli delillere dayanırken, Maturidiler akli delillere daha çok dayanmışlardır. Eşariler, şeran bir delil olmadıkça eşyanın akıl ile idrak edilebilecek bir iyiliği bulunduğunu kabul etmezler. Maturidiler ise akıl ile idrak edilebilecek kendiliğinden bir iyiliğe sahip olduğunu kabul ederler. Maturidinin metodunda israfa kaçmaksızın ve tökezlemeksizin aklın büyük bir otoritesi bulunmakta Eşariler ile Mutezililer arasında bir yol izlediğini görürüz. Maturidi şeri delillerin irşadıyla akla dayanır.

Maturidi, Allah'ı bilmenin gerekli olduğunu idrak etmenin aklen mümkün olduğu görüşündedir. Fakat, kulların mükellef olduğu hükümleri bilemeyeceğini ifade eder. Maturidi varlıkların kendiliklerinden kötü olabileceklerini ve insan aklının birtakım varlıkların iyi veya kötülüklerini bilebilecek güçte olduğunu söyler.

Kulun yaptığı işlerde katkısı sadece (kesb) kazanmaktır. Kul bu hususta serbesttir. Kul sevaba ve cezaya bu kazanma vasıtası ile layık olur.

SELEFİYYÜN (Selefciler)

Hicri dördüncü yy. da ortaya çıkmışlardı. Bunlar Hambeli mezhebine mensub insanlardı. Bunlar bütün görüşlerinin selefiye inancını canlandıran bu inanca ters düşen görüşlere karşı savaşan imam Ahmet b. Hanbel'e ait olduğu savunurlar. Selefiler hicri 4. yy da tekrar ortaya çıkmış bu defa bu görüşü ibn. Teymiye ihya etmiştir. Daha sonra bu inanç hicri 12 yy de Muhammed b. Abdül Vahhab tarafından Arap yarım adasında tekrar ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde vahhabiler ve bir kısım islam alimleri de aynı görüşleri şiddetle savunmuşlardır. Hanbeli mezhebinde olan bu insanlar Allah'ın birliği meselesi üzerinde durmuşlar. Bu meselenin kabirlerle olan ilişkisini izaha çalışmışlardır. Müteşabih ayetler hakkında konuşmuşlardır. Kendilerine selefiye adını takanların metodları şöyle idi felsefi metodu kullanmamışlar inanç meselelerinin sahabeyi kiram ve Tabiin zamanında anlaşıldığı şekilde anlaşılmasını istediklerini ileri sürmüşler. İtikadi meselelerde Kur'an ve sünnete uymaya çalışmışlar. Alimlerin Kur'an dışında başka delillere baş vurmalarını engellemeye çalışmışlardır. Bunlar Vahdaniyeti islamın esası kabul ederler. Selefiler, Eşarilerle şiddetli tartışmalar yapmışlardır.

VAHHABİLİK

Arap yarım adasında ortaya çıkmıştır. Şahısların aşırı derecede kutsallaştırılması, ondan bereket umulması onları ziyaret ederek Allah'a yakın olunmak istenilmesi. Dinde bulunmayan bidatların çoğalıp dini törenlere ve dünyevi işlere hakim olması sebebi ile ortaya, bunlara karşı çıkan ibni teymiyenin mezhebini yeniden canlandıran Vahhabilik çıkmıştır. Kurucusu Muhammed b. Abdül Vahhabtır. Bu zat ibni Teymiyenin eserlerini incelemiş teoriden pratiğe çıkarmıştır. Vahhabiler ibadetini sadece Kur'anı Kerim ve sünneti seniyyenin beyan ettiği ve İbni Teymiyenin anlattığı şekilde yapılmasıyla yetinmeyip, örf ve adetlerinde tamamen islam çerçevesinde olmasını gerekli görmüşlerdir. Bu sebeple sigara içmeyi haram saymışlar bu konuda çok titiz davranmışlar halktan sigara içenleri Müşrik saymışlar. Bu davranışları ile büyük günah işleyen kimseyi kafir sayan haricilere benzemiş oldular.

Kendilerine muhalif olanlarla savaşa giriştiler çünkü bidatlara karşı savaştıklarına ve gerekliliğine inanıyorlardı. Suudi Arabistan'a hakim olan suud ailesinin dedesi muhammed b. Suud bu mezhebi kabul ederek aşırı bağlandı kılıç zoruyla halkı mezhebe davet etti ve bunu sünnetleri ihya etmek ve bidatları ortadan kaldırmak için yaptığını ilan ediyordu. Kuvvet buldukça şiddete başvuran ve saldıran karşılık gördüğünde ise bu düşünce Riad ve çevresini merkez seçmiştir. Ellerine geçirdikleri türbeleri yakıp yıktılar.

Hicaz topraklarında iktidarı ele geçirince bütün sahabeyi kiramın kabirlerini yıkıp, yerle bir ettiler. Putçuluk olmayan putçuluğa yol açmayan bazı basit meselelere takılıp kaldılar fotoğraf çektirmeye karşı çıkmışlardır. Bunlar bid'at mefhumunu şaşılacak derecede geniş bir anlam da yorumladılar hatta bazıları peygamber efendimiz demeyi bile bid'at sayarlar.

BAHAİLİK

Bu mezheb islam dininin temel prensiplerinden sapmış bir mezheptir. Kurucusu 1820 de İran'da doğan Mirza Ali Muhammed eş-Şirazidir.

Bu zat daha önce İsnaaşeriye mezhebine mensubtu. Fakat bu mezhebin sınırlarını aştı. Bu mezheb ile İsmailiyye mezhebinin sapık görüşlerini ve sebeiyye fırkasının Hulul fikrini birleştirdi. Böylece islam inancından çok uzak bir karma mezhep ortaya koydu. Bunlar mirzayı kaybolan imam adına konuşan tek kişi ona açılan tek kapı olması iddiasındadırlar. Ahiret gününe cennet ve cehenneme inanmazlar. Allah huzuruna çıkmanın ahiret gününün yenilenmekte olan ruhi bir hayatın sembollerinden başka bir şey olmadığını iddia ederler. Mirza Ali kendisinin geçmişteki bütün peygamberlerin temsilcisi olduğunu iddia eder. Yahudilik ve islamiyet, hristiyanlık birleştirmede ve aralarında herhangi bir fark gözetilmez. Mirza Ali, Allah'ın kendisine hulul ettiğini kendisinden sonrada başkalarına hulul edeceğini ilan eder.

Mirza Ali Hz. Muhammet'in peygamberliğinin son peygamber olduğunu kabul etmez. Ayrıca bazı harf ve rakamları kullanarak garip iddiada bulundu

Mirasta kadın ve erkeğe eşit haklar tanıyarak Kur'an-ı Kerim'e ters düşmüştür. Mirza Ali ölmeden önce Subihi Ezel ve Bahaullah adında iki mürit bırakmıştı. Subhi Ezele tabi olanlar çok azdı fakat, Bahaullaha tabi olanlar hayli fazla idi. Bu mezhebe Bahaullaha izafeten bahailik adı verilmiştir. Bahaullaha tabi olanlar onun insanların üstünde olduğuna inanıyor ve ona birçok ilahi sıfatlar veriyordu. Bahaullah kitaplarını doğuda ve batıda bulunan bütün yöneticiler gönderdi. İlah'ın kendisine girdiğini iddia ediyordu. Kur'an-ı Kerim in surelere ayrılması gibi yazdıklarını bölümlere ayırıyor ve onlara sure diyordu. Bu zat kendisine tabi olanları davasını desteklemeleri için yabancı dil öğrenmeye teşvik etmiştir. Yine bu zat islam şeriatının zamanının geçtiğini ileri sürmüştür. Renkleri, dinleri, ırkları ne olursa olsun insanları eşit saymayı davasının özü kabul etmişti. Bahailik ABD'nin büyük bir kısmına yayılmış Şikago'yu merkez edinmişlerdir. İslam düşmanları bu mezhebi islam ülkelerinde yaymaya çalışmaktadırlar.

KADİYANİLİK

Hindistan, Gazneli Mahmut'un fethi ile müslümanların eline geçmiş ve onlar tarafından idare edilmeye başlanmıştı. İslam hoşgörüsü hintlileri dinlerinde serbest bırakmıştır. Genellikle budizmin ve brahmanizm'in hakim olduğu hindular arasında islam dolaylı olarak tesir etmiştir. Bu dinleri birleştirmeye çalışanlar olmuştur. İslam dini putperest dinlere tesir ettiği gibi islamı yeni kabul etmiş olan bazı müslümanlar da putperestliğe ait bir kısım düşüncelerden etkilenmişlerdi. İngilizler Hindistan'ı işgal ettiklerinde Avrupa hıristiyan kültürünü de Hindistan'a getirdiler. Müslüman olan bazı insanların kalplerine bu kültür yerleşmeye başladı. Zaten bazılarının kafalarında Hinduizmin kalıntıları mevcuttu, özellikle İngilizler bu tip insanları idareciliğe getiriyorlardı. Bunlar müslümanları temsil ediyorlardı. İşte bu sebeple Hindistan da birtakım sapık guruplar ortaya çıktı işte bunlardan en güçlüsü kadiyaniliktir. Kurucusu 1908'de ölen Mirza Gulam Ahmet el Kadiyanidir. Gulam Ahmet Keşmil yakınlarında bulunan bir kabrin Hz. İsa'ya ait olduğunu iddia etti. Bunu tarihi olaylarla ispat etmeye çalıştı. Böylece Kur'an-ı Kerime ters düştü daha sonra yeni bir mezhebe insanları davet etmeye başladı. Ayrıca son yy. müceddidinin kendisi olduğunu iddia ediyordu. Hz. İsa'nın kabrini keşfetmekle Hz. İsa'nın ruhu ve kuvveti ona girmiştir, beklenen mehdi kendisidir, söylediği her şey doğrudur. İlahın kendisine girdiğini iddia eder bu görüşü Hristiyanlıktan almıştır. Ayrıca Allah tarafından gönderilen bir peygamber olduğunu iddia eder. Netice olarak gulam Ahmet'in görüşleri tamamen islam dışıdır.

<< Önceki - Sonraki Sayfa >>

Görüşün Nedir?

Karakter Sayacı:
0