Türkçe Bilgi , Ansiklopedi, Sözlük

Çeşitli konularda makaleler içeren ve kullanıcıların yorum yazarak bilgi eklediği genel bilgi ve başvuru sitesi

Youtube

Kanalımıza abone oldunuz mu?

Youtube kanalımıza abone olarak hem sitemize destek olabilirsiniz hem de bilgilendirici videolarımızdan haberdar olabilirsiniz.

Hemen Abone Ol!

İletişim Bilgisi

Aşağıdaki bilgileri kullanarak site hakkında bize ulaşbilirsiniz

Telefon: +90 536 686 91 70

[email protected]

Kanuni Sultan Süleyman Dönemi

Makale Sayfaları
Kanuni Sultan Süleyman Dönemi
KANUNî SULTAN SÜLEYMAN IN CÜLUSU VE ILK ICRAATLARI
KANUNî DÖNEMINDEKI OLAYLAR
MACARISTAN SEFERLERI
ANADOLU DAKI IÇ ISYANLAR
İRAN SEFERLERi
KANUNî DÖNEMI DENIZCILIGI VE DENIZ SEFERLERI
AKDENIZ SULARI
NICE SEFERI
HIND OKYANUSU SULARI
KANUNî NIN SON DÖNEMLERI
SIGETVAR SEFERI

IRAN SEFERLERI

Yavuz Sultan Selim'in vefati üzerine yeni umutlara kapilan Sah Ismail, Anadolu'daki propaganda faaliyetlerini artirdigi gibi Kanunî'nin tahta çikisini da tebrik etmemisti. Bununla beraber Osmanlilar'in Avrupa'daki basarilari ve kendisinin Iran'daki mesguliyeti, onu zahirî bir dostuk gösterisine itmisti. Sah Ismail'in ölümü ve çocuk yastaki (onbir yasinda) I. Sah Tahmasb'in tahta geçmesi, Iran'da karisikliklara sebebiyet vermis, bu arada Gilan hükümdari ve Iran'daki Sünnî ulema Osmanlilar'dan yardim istemisti. Kanunî'nin niyeti ise Türkistan'a varincaya kadar bütün Türk illerini bir bayrak altinda toplamak ve Kizilbas-Safevî tehlikesinin kökünü kazimakti. Bu maksatla daha Mohaç seferine çikmadan önce Dogu'ya bir sefer yapmayi düsünmüstü. Nitekim o, Gilân Hâkimi'ne mektup yollarken, Sah Tahmasb'a da bir "Tehdidnâme" göndererek söyle diyordu:

"Niçin dergâh-i cihanpenâh ve bargah-i felek istibahimiza adam gönderub arz-i ubûdiyet ve can sipari ve izhar-i rikkiyet ve hâksarî etmedin? Bu noksan akilla tamam gururun ve daire-i dalaletten adem-i udûlun (sapiklik yolundan dönmeyisin) olmagin "insaalluhu'l-eazz ve'l-ekrem" benim dahi an karîb diyar-i sarka teveccüh-i humayûn ve azimet-i meymunuma mûcib ve bais oldu. Otag-i gerdûn nitak, arazi-i Tebriz ve Azerbaycan ve belki Memâlik-i Iran ve turan vesair vilâyet-i Semerkand ü Horasan sahralarinda kurulmak mukarrer oldu."

Avusturyalilar'la yapilan antlasma üzerine Bati'dan nisbeten emin olan Kanunî , Dogu ile ciddi bir sekilde ilgilenmeye karar verir. Nihayet meydana gelen iki önemli hâdise, Iran'a harbin açilmasina sebep olur.

Bunlardan birisi , Bagdad'i ele geçiren Zülfikar Bey'in, Osmanlilar'a müracaatla sehrin anahtarlarini Istanbul'a göndermesi idi. Bu siralarda Osmanlilar, Viyana kusatmasi ile mesgul olduklarindan Tahmasb, yeniden Bagdad'i ele geçirmisti. Bölgede cereyan eden bu hâdiseler, çagdas bir arastirmada teferruatli bir sekilde anlatilir. Bununla beraber biz, fazla teferruata girmeden olaylari kisaca vermek istiyoruz. Öyle anlasiliyor ki, Kanunî'nin çikacagi I. Dogu seferinden önce, Bagdad ile Bitlis'te meydana gelen hâdiseler, ilk firsatta böyle bir seferin yapilmasini gerektiriyordu. Türkmen Musullu oymagina mensub Nohud Ali Sultan'in oglu olan Zülfikar Han, 934 ( 1528 ) yilinda Kelhur Hâkimi idi. Bu sirada Bagdad Beylerbeyisi olan amcasi Ibrahim Hân'in, yaninda asker bulundurmadan yaylaga çikmasini firsat bilerek 10 Ramazan 934 ( 29 Mayis 1528 ) günü bir baskinla onu öldüren Zülfikar Han, 40 gün kusattigi Bagdad sehrini öldürdügü amcasinin ogullarinin elinden alarak kendisini Bagdad Beylerbeyi ilan etmisti. Tebriz'in böyle bir oldu bittiyi tanimayacagini ve kendisini cezalandiracagini kestiren bu Türkmen Beyi, Sünnî sehir halki ile de anlasarak Bagdad'in anahtarlarini Kanunî'ye gönderdigi gibi onun adina Bagdad darphânesinde sikke kestirip hutbe okutmustu. Böylece buranin Osmanlilar'a bagliligini ilana baslamisti. Pâdisah, meshur Viyana seferi ile ugrastigindan, Irak'a yardimci gönderemedi. Sonradan Sah Tahmasb, bir ordu ile gelerek Bagdad'i günlerce kusatmis ve sonunda 3 Sevval 935 (10 Haziran 1529) günü, yine Muslu boyundan Ali Bey'in, Zülfikar Han ile kardesi Ahmed Bey'i uyurken öldürmesi ile, Bagdad kalesini ele geçirir. Böylece, Irak merkezinin kendiliginden Osmanlilar'a tabi olusuna Istanbul'dan zamaninda yardim gelememesi, Pâdisahi manevî bir borç altina sokmus oldu.

Iran'a karsi harbin açilmasina sebep olan ikinci hâdise ise Iran beylerinden Ulama Han'in Osmanlilar'a, Osmanli ümerâsindan olan Bitlis Hâkimi Seref Han'in ise Safevîler'e siginmalaridir. Esasen, Osmanlilar'in Teke (Antalya) Türkmenlerinden olan ve 1511 "Sah - Kulu isyani"na katildiktan sonra Sah Ismail'in yanina kaçarak Safevîler'e iltica edip mansib alan Ulama Han, Azerbaycan Beylerbeyi olarak önemli bir siyasî mevkie sahipti. Bu sirada, Sah Ismail'in basveziri bulunan ve kendisi gibi Tekeli boyundan olan Çuha Sultan'in, Isafahan'in Kendiman yaylaginda Samlu Hüseyin Han tarafindan öldürülmesini firsat bilerek kendisini vezir tayin ettirmek istemisti. Bu maksatla Sah'in yanina gitmek isterken, rakipleri onu âsi göstererek gözden düsürdüler. Samlu ve öteki Türkmen beylerinden ve bu arada Tekelülerin ezilmesinden ürken Ulama Han, kendi eyâletindeki sancaklardan Van'a gelerek, buradan, Osmanlilar'in hizmetine girecegini, Diyarbekir Beylerbeyisi araciligi ile Istanbul'a bildirir. Istanbul'dan gelen buyrukta, Bitlis Ocakli Beyi (IV.) Seref Bey'in "Ulama'nin aile fertleriyle birlikte Pâdisah dergâhina gönderilmesi "ne gayret etmesi bildirilmisti. Bitlis Hâkimi Seref Han vâsitasiyle Istanbul'a gelen Ulama, kendisine delâlet eden Seref Han aleyhine birtakim sözler sarfederek, onun Sah'a meyli oldugunu söylemisti. Köszeg muhasarasindan önce huzura kabul edilen Ulama Han'a, ocaklik statüsü kaldirilarak beylerbeyilik haline getirilen Bitlis tevcih olunmustu. Böyle bir haberi alan Seref Han, Sünnî olmasina ragmen Bitlis'in Iran topragi oldugunu ilan etmis ve Sah Tahmasb'dan Osmanlilar'a karsi yardim istemistir. O, Osmanlilar'in, birçok Anadolu hânedanina yaptiklari gibi, kendisini de atalarindan kalma topraklarindan mahrum edeceklerini saniyordu. Bunun üzerine Dulkadir ve Diyarbekir vilâyetleri askeri ile Diyarbekir Beylerbeyi olan Fil - Yakup Pasa yardimiyla Bitlis'i kusatan Ulama, Safevî ordusunun yardima geldigini duyunca Diyarbekir'e çekilmistir. Bu arada Ahlat'ta Sah'a büyük bir ziyafet çeken Seref Bey, ona agir armaganlar sunarak, kendisi de murassa kiliç kemeri ve altin sirmali kaftanla taltif edilir. Tahmasb, 20 Safer 939 (21 Eylül 1532)'da ona bir ferman vererek kendisine "Eyâlet penâh" diye hitab eder.

Bu davranisi ile Tahmasb, Osmanlilar'a bagli bir uç beyligini kendi himayesine almis oluyordu. Bu hâdise, Iran'a savas açilmasina sebep olmustu. Bu, bir Osmanli toprak parçasinin baska bir devlete geçmesi demekti ki, böyle bir sey, Osmanli siyasetinin kabul edemeyicegi bir keyfiyetti. Iste bunun üzerinedir ki, Iran'a karsi bir sefer açmak elzem hâle gelmisti. Almanya'ya bas egdirilmis olmasi, böyle bir sefere imkân veriyordu. Çünkü Iran gibi bir devletin üzerine bizzat hükümdarin gitmesi icâb ediyordu.

Yukarida belirtilen bu iki önemli hâdise karsisinda Surhser (Kizilbas) Iran'a sefer açmayi düsünen Kanunî, daha 1525 Temmuz'unda Sah Tahmasb'a gönderdigi "tehdidnâmesi"nde böyle bir fikri tasidigini ima ediyor, ancak Bati'daki isleri yüzünden buna imkân bulamiyordu. O, Iran beliyesini ortadan kaldirip, Sünnî Türkistan'la birleserek, kendisini arkadan vuran ve Avrupa'daki, yani diyar-i küfürdeki Islâmî ve insanî hamlesini yavaslatan köstegi kaldirmak arzusunda idi. Gerek dedesi, gerekse babasinin zamaninda meydana gelen ve Anadolu'yu isyanlarla karistiran Siîlige karsi onun düsünce ve tutumunu gösteren bir gazelini burada zikretmek istiyoruz. Bu gazel, Sultan II. Mahmud'un kizi Âdile Sultan tarafindan h.1308 (m. 1890) yilinda Istanbul'da bastirilmis ve dört tertip Türkçe divanindan birisi olan 236 sahifelik"Divan-i Muhibbî", s. 120'de bulunmaktadir.

"Allah, Allah diyelüm, Sancak-i Sâhî çekelüm,

Yürüyüp her yanadan Sark'a sipahî çekelüm,

Iki yerden kusanalum yine gayret kusagin,

Bulasup toz ile topraga, bu râhi çekelüm.

Pâyimal eyleyelüm Kisveri'ni Surhser'ün,

Gözüne, sürme deyü dûd-i siyahi çekelüm.

Bize farz olmus iken : olmamiz Islâm'a zahîr,

Nice bir oturalum, bunca günahi çekelüm,

Umarum rehber ola bize Ebûbekr ü Ömer,

Ey Muhibbî, yürüyüp Sark'a sipahî çekelüm.

l. Irakayn SeferiSinir bölgelerinde cereyan eden bu hâdiseler üzerine zaten Iran'a sefer açmaya kararli olan Kanunî, hem Osmanli Pâdisah'i hem de Islâm Halifesi adina hutbe okunan ve kale anahtarlari da gönderilmis bulunan Bagdad'i "Kizilbas zulmünden" kurtarmak ve Irak'i almak üzere harp hazirliklarini baslatmisti. Bu maksatla 2 Rebiülahir 940 (21 Ekim l533) tarihinde Vezir-i A'zam Damad Ibrahim Pasa'yi önden gönderir. Ibrahim Pasa, Kasim ayi sonlarina dogru Konya'ya varmak üzereyken Ulama Han (Pasa)'nin Bitlis'e girdigi ve IV. Seref Han'in basinin kesildigi haberi gelir. Zira bu sirada Ulama Han ile Diyarbekir Beylerbeyi olan Fil Yakup Pasa birlikte, Seref Han'in Hizan'i kusattigi sirada ikinci defa onun üstüne yürüyerek maglub etmislerdi. Bunun üzerine Seref Han'in oglu III. Semseddin, basina topladigi kuvvetlerle mukabele ettiyse de karsi duramayacagini anladigindan Ibrahim Pasa'ya müracaat eder. Bunun üzerine Ibrahim Pasa, Bitlis'i yeniden ocaklik hâline getirip Seref Han'in oglu III. Semseddin'e verir. Böyle siyasî bir manevrada bulunmakla Ibrahim Pasa, yerinde bir hareket sergilemis oluyordu. Zira bu bölgede Seref Hanlar'in nüfuzu büyüktü. Nitekim bu zat, Osmanlilar'in Bitlis Valisi olarak 1574'e kadar 41 yil idarede bulunmustu.

27 Aralik ,1533'te Haleb'e gelen Ibrahim Pasa, burada kislamisti. Kisin Van taraflarinda bulunan Ulama Han "istimâlet" tarikiyla Ahlat, Adilcevaz, Ercis ve Van'i Osmanlilar'a itaat ettirmisti. Bütün bu faaliyetleri haber alan Sah Tahmasb da harb hazirliklarina baslar. Bu esnada öncelikle Bagdad'a yürüyüp orayi ele geçirmek isteyen Ibrahim Pasa, daha sonra Ulama'nin tesiriyle Tebriz üzerine yürümeyi kararlastirir. Bunun için Birecik üzerinden Firat geçilerek 14 Mayis 1534'te Diyarbekir'e varilir. Burada bir müddet kalinarak yeni siyasî tesebbüslere girisilir. Böyle bir niyetle Van önlerine gelen Ibrahim Pasa, Bingöl üzerinden Tebriz'e hareket eder. Sadrazam'in ordusu Sa'dabad civarinda konakladigi zaman, Tebriz halkinin ileri gelenleri, Safevî pâyitahtinin bagliligini arzederler. Böylece Ibrahim Pasa, l Muharrem 941 (13 Temmuz 1534)'te savasmaksizin Tebriz'i ele geçirir. Pasa, burada müstahkem bir ordugâh insa ettirerek buraya 1000 kisilik bir kuvvet koyar. Sehre bir kadi tayin eder. Böylece her türlü yagma ve kanunsuz hareketleri yasaklayip önlemis olur. O, kimseyi incitmemeye ve halki memnun etmeye son derece dikkat ediyordu. Ibrahim Pasa'nin bu sekildeki hareketi kisa zamanda meyvesini verip tesirini gösterecekti. Bununla beraber daha önce Sah Tahmasb'in muhtemel bir harekâtina karsi Ibrahim Pasa tarafindan acele yetismesi arzulanan Kanunî, ll Zilhicce 940 (23 Haziran 1534)'te Üsküdar'dan hareketle Iran sinirlarina dogru yola çikar. Ibrahim Pasa'nin bu istegine Sah Tahmasb'in muhtemel bir harekâtinin sebep olabilecegi endisesi ile birlikte asker arasinda meydana gelen huzursuzluk ta vardi. Nitekim Peçevî'nin ifadesine göre düsman topraklarina girildigi zaman "asker içine gûna gûn fisiltilar düsüp Sah'a Sah gerek imis, mahall-i zarûrette askere penâh gerek imis, Sah gelürse mukabelesine kim gelür ve asker-i Islâm'in hali ne olur deyü bir havf ve hasyet (korku) târi oldu. Tedbir sahibi vezir bu hâle vâkif oldugu gibi bilâ te'hir musta'cel ulaklar ile ahvali tekrar cânib-i Pâdisahî'ye yazar" Iznik, Kütahya, Aksehir ve Konya'dan geçilir. Pâdisah, Konya'da bulundugu sirada Van ile birlikte elde edilen diger sehirlerin anahtarlari gelir. Ordusunun zaferlerine çok sevinen Pâdisah, Allah'a hamd ve senâ ile büyük sair ve mutasavvif Mevlana Celâleddin-i Rûmî'nin türbesini ziyâret edip bir semâ âyininde bulunur. Burada Kur'an-i Kerim tilâveti ve Mesnevî'den parçalar okunduktan sonra, dervislerin kudûm ve ney sesleri arasinda semâa baslamalari onu pek memnun etmisti.

Sultan Süleyman, 27 Eylül'de Tebriz'e girerken hemen hemen bütün sehir halki tarafindan tezahüratla karsilanmisti. Ertesi gün Pâdisah'la seraskerinin ordulari Ucan'da birlestiler. 29 Eylül'de Pâdisah tarafindan büyük bir divan toplanarak bunda seraskere, beylerbeyilerine, agalara, Defterdar Iskender Çelebi'ye, Nisanci Seydi Bey'e ve Reisü'l-Küttâb Celâlzâde Mustafa Çelebi'ye tesrif hil'atleri giydirildi. Ordunun degisik siniflari da durumlarina göre ihsanlara kavustular.

Ordu, Sultaniye'ye dogru yoluna devam eder. Buraya gelindigi zaman, Sah Tahmasb'in memleketinin içlerine dogru geri çekildigi ögrenilir. Bu esnada, daha önce Sah tarafinda bulunan bazi beylerin Osmanli bayragi altina kostuklari görülür. Dulkadir Hânedanindan Mehmed Bey, Sahruh Bey'in oglu ve Iran'in bes taninmis sahsiyeti burada zikredilebilir.

Gerçekten, Sah Tahmasb, Osmanli ordusunun önüne çikmaktan çekindigi için yipratma taktiklerini kullaniyordu. Bu maksatla Osmanli ordusunun geçecegi yerleri tahrib ettiriyordu. Irak-i Acem'e giren Osmanli ordusu da halki göçürülmüs, issiz ve harab bir arazide çok güç sartlar altinda Sultaniye'ye gelebilmisti. Havalarin sogumasi, kar yagisinin baslamasi ve erzak darliginin basgöstermesi yüzünden ordunun Bagdad'a yürümesi karari alinmisti. Zira bu tabiat sartlarina göre güneye inmek ve orada kislamak gerekiyordu. Bu sebeple Hemedan'a teveccüh edildi. Binbir zorlukla yapilan bu yürüyüs, dünya tarihinde esine ender rastlanan bir vak'aydi. Zira birçok yük hayvani yolda telef olmus, toplar ise yagmurdan büyük zarar görmüslerdi. Bu arada yollarda birçok esya kayip ve zayi' oldu. Bazi toplar da nakledilme imkansizligi sebebiyle yolda birakilip topraga gömüldü.

Bu isler, serasker kethüdasi olarak, Basdefterdâr Iskender Çelebi'yi alakadar ediyordu. Basdefterdârla Serasker olan Ibrahim Pasa arasinda bir anlasmazlik vardi. Bu intizamsizliga ve yollardaki telefata çok kizan Pâdisah'a, isin sorumlusu olarak Iskender Çelebi gösterildi. Bunun üzerine Basdefterdar azledilerek uhdesindeki zeâmetler geri alinir.

Bununla beraber birçok güçlükler yenilerek ordu Bagdad önlerine varir. Bagdad önlerine varildiginda kale muhafizi Tekelü Mehmed Han'in maiyetindeki askeri alip sehri terk ettigi görülür. Aslen Tekeli olan Mehmed Han, Siraz'a kaçtigi için Bagdad, mukavemetsiz olarak 21 Camaziyelevvel 941 (28 Kasim 1534) teslim olur. Bundan iki gün sonra da Pâdisah sehre girerek dört ay kadar burada kalir. Böylece Bagdad, Osmanli ülkesine ilhak edilmis olur. Kanunî Sültan Süleyman, bütün bu basarilarindan dolayi Ibrahim Pasa'yi ihsanlara bogar. Diger devlet erkânina da derecelerine göre terakkiler verir. Celâlzâde ise nisancilik mevkiine terfi ettirilir.

Böylece Bati'da "Dâru'l-cihad" adi ile anilan Belgrad'a karsilik, Dogu'da da "Dâru's-selâm" denilen Bagdad, Osmanli ülkesine katilmis olur. Birçok evliya türbesini koynunda bulundurdugu için "Burc-i evliyâ", Abbasî halifelerinin baskenti oldugundan "Dâru'l-hilâfe", kapilari dis kapilarla örtülü oldugundan da "Zevrâ" isimleriyle aniliyordu.

Kanunî, Bagdad'da bulundugu müddet içinde birçok mübarek yeri ziyâret ile insa ve tamir ettirmisti. Bu arada, Imam A'zam Ebû Hanife Numan b. Sâbit'in, Gulat-i Siâ tarafindan yagmalanan kabrini buldurup ziyâret ederek burayi temizletir ve üzerine çini ile müzeyyen türbe ve câmi yapilmasini emreder. Sonra Imam Musa Kâzim'in ve diger Islâm büyüklerinin türbelerini de ziyâret eder.Böylece hem Sünnî, hem de Siîleri memnun eder. Bundan baska, Seyh Abdülkadir Geylanî'nin kabri üzerinde bir türbe yaptirdigi gibi, yanina da bir imâret yaptirir.

Asil hedefinin Kanunî degil, Ulama oldugunu söyleyen Sah Tahmasb, bu arada Tebriz üzerine hareket ile Ulama'yi takibe baslamis ve onun Van kalesine kapanmasi üzerine de burayi muhasara etmisti. Bu hâdiseeri haber alan Kanunî, 31 Mart 1535'te Bagdad'dan ayrilarak 30 Haziran'da Tebriz'e varir. O sirada Tahmasb'in Sultaniye'de oldugu haberinin alinmasi üzerine Derguzin'e kadar gelen Kanunî Sultan Süleyman, Tahmasb'in izine rastlamayinca ordu tekrar Tebriz'e döner. Kanunî daha sonra Tebriz'den Ahlat'a, oradan da Diyarbekir'e gelir. Osmanli ordusunun çekilmesiyle yeniden harekete geçen Tahmasb, bosaltilan yerleri alarak tekrar Ulama'nin üzerine yürür. Van'i ele geçiren Tahmasb, oradan Tebriz'e döner. Osmanli ordusu ise 8 Ocak 1536'da Istanbul'a ulasir.

Irak-i Arab ve Irak-i Acem'e girilmesi sebebiyle "Irakayn Seferi" olarak anilan bu harekâtin, Osmanlilar bakimindan gözle görülür faydasi, Bagdad ve çevresinde, hâkimiyetlerinin kurulmus olunmasidir. Bu sefer sonucu, Osmanlilarin karsisina çikamayan Safevîler'in tamamen ortadan kaldirilamayacagi anlasildigindan, bundan sonraki Osmanli seferlerinin asil gâyesi, Safevîleri belirli bir sinir bölgesinin disinda tutmak olmustu. Askerî nokta-i nazardan ve Ceziretu'l-Arab'in elde bulunmasi için elzemdi. Böylece Osmanli Halifeleri, Haremeyn-i Serifeyn, Sam ve Bagdad'a sâhip olmakla Emevî ve Abbasî hilâfetlerinin taht sehirlerini de memleketlerine katmis oluyorlardi.

Bu sefer sonrasinda büyük bir san ve söhret kazanmis olan Vezir-i A'zam Ibrahim Pasa, 15 Mart 1536'da idam edilecektir. Irakayn seferi sirasinda yaptigi hatalar, gurura kapilip kendisine verilen yetkileri sinirsiz bir sekilde kullanmasi ve Defterdar Iskender Çelebi'nin öldürülmesinde rol oynamasi gibi sebepler, Kanunî'nin bu çok sevdigi vezirini devletin selâmeti için gözden çikarmasina yol açmisti.

Pâdisah, Bagdad'da bulundugu dört ay içinde bütün bölgenin kadastrosu mâhiyetinde tahririni yaptirarak, timar ve zeâmet sistemini buraya da tesmil ettirir. Bu arada kadilar nasb ettirerek adâlet ve dogruluk prensibine bagli bir adlî sistem gelistirir. Bu arada Basra Emîri Râsid itaatini arzettiginden buraya dokunulmadi. Keza o, dinî âbide ve türbeleri ziyâret edip Kerbelâ ve Necef'e dahi giderek buralari da ziyaret eder.2. Ikinci Iran SeferiKanunî'nin, Irakayn seferinden sonra on iki yil gibi uzun bir süre Avrupa ve Akdeniz hâkimiyeti ile mesguliyeti, Sah Tahmasb'in Gürcistan ve Sünnî Sirvan'a hakim olmasina sebep olmustu. Bu bosluk ona Özbekleri geri püskürtme imkâni da saglamisti. Bu arada, Azerbeycan ve Irak-i Acem'de güçlü bir sekilde Siîlik tesis edilmisti. Sah Tahmasb, bununla da yetinmeyerek Anadolu'ya ajanlar (halife, daî) göndermek suretiyle Türkmen asiretlerini Erdebil ocagina bagli tutmaya çalismisti. Bununla beraber Safevî hanedan üyeleri arasindaki tefrika ve Safevîler'in dayandigi Türkmen gruplarinin birbirleriyle olan irtibatsizliklari, Iran'i içten içe sarsmaktaydi. Nitekim Sah'in kardesi Elkas Mirza, Safevîler'in Sirvan hâkimi iken bagimsizlik davâsina kalkistigi için kardesi tarafindan takibata ugramisti. Elkas Mirza, bu takibattan kurtulmak için önce Derbend ve Kipçak taraflarina kaçacak, daha sonra Azak ve Kefe'ye geçerek oradan bir gemi ile Istanbul'a gelip Osmanli Pâdisahina siginacaktir.

Münasebetlerin, Iran'la ii olmamasindan dolayi Elkas Mirza iyi karsilandigi gibi kendisine fevkalade ikramda da bulunulur. Zaten Elkas gelir gelmez Pâdisah'i Sark seferi için tahrik ediyordu. Gerek bunun tesviki, gerekse Sah'in eline geçen yerlerin tekrar alinmasi bakimindan böyle bir sefer gerekliydi. Bu esnada Avusturyalilar ile bir antlasma imzalandigindan Iran üzerine bir sefer açilmasina karar verilir. Böylece Tahmasb'in Sünnîler'e tasallutu, Rüstem Pasa'nin Gürcistan üstüne gidilmesi yolundaki telkini ve Özbeklerin yardim istemeleri sebebiyle kaçinilmaz hâle gelen Dogu seferi, Elkas Mirza'nin da ilticasiyle kesinlesmis bulunuyordu. Bu seferin gerçeklesmesi için 1547 - 1548 kisi hazirliklarla geçirildi. Bu esnada Bosna valisi olan Ulama Han (Pasa), Iran halkinin durumnu iyi bildigi için Erzurum Beylerlebligine getirilerek Elkas'a lala tayin edilir. Elkas, maiyetindeki kuvvetlerle 21 Mart 1548'de, Pâdisah ise 29 Mart'ta Istanbul'dan hareket eder. Bu gelismelerden haberdar olan ve kardesi Elkas'in, Osmanlilar tarafindan tahta geçirileceginden korkan Tahmasb da ordusunu toplamaya baslamisti. Öyle anlasiliyor ki, Tebriz'den Senb-i Gazan'a gelerek burada bir ay konaklayan ve bütün ordusunu eli altinda toplayan Sah'in, âdeti oldugu üzere Osmanlilar'in karsisina çikmak gibi bir niyeti yoktu. O, Osmanli ordusu ugraginda (menzil) ve çevresindeki bütün yiyecek ve yemlikleri, hatta içme sularini yok etmek, Anadolu içlerine Kizilbas ajanlarini göndererek oradaki mezhebdaslarini ayaklandirmak suretiyle karisikliklar çikarmak siyasetini güdüyordu. Böylece Osmanlilar, kuvvetlerinin bir kismini kendi tebealari ile ugrasmak üzere geride birakmak zorunda kalacaklardi. Bununla beraber olaylar, Sah'in arzuladigi sekilde gelisme göstermiyorlardi. Zira, Osmanli Pâdisahi'nin Erzurum'a ulastigi siralarda, propaganda için Anadolu'ya gönderilmis olan dört Safevî casusu, ellerindeki mektuplarla birlikte yakalanmislardi.

Önce Van'i Safevîler'in elinden kurtarmak isteyen Kanunî Sultan Süleyman, Ulama ve Pîrî Pasalar'i burayi zapta memur ettikten sonra kendisi Tebriz üzerine hareket eder. Pâdisah'in komutasindaki Osmanli ordusu üçüncü defa olarak tebriz'e girer. 15 Agustos'ta Van'a gelen Pâdisah, dokuz günlük bir çarpismadan sonra (24 Agustos 1548)'de Van'i Iranlilarin elinden tekrar almaya muvaffak olur. Defterdar Sari Ilyas Çelebi'yi Van Beylerbeyligine tayin eden hükümdar, geri dönmek üzere harekete geçer.

Sah Tahmasb, Van'in kaybedildigini ve Osmanlilar'in, kisi geçirmek üzere Diyarbekir'e gittigini ögrenince Ercis, Ahlat ve Âdilcevaz taraflarina tahripkâr akinlarda bulunur. Bu arada Kars kalesini tamir ve insa ile görevli isçileri koruyan Pasin mirlivasi muhafizlarini kiliçtan geçirip öldürtür. Kaleyi de yerle bir eder. Bu arada Tercan ve Erzincan taraflarina sarkan Sah, Erzincan'i atese vermekten de çekinmez. Bu haberler, Diyarbekir'de bulunan Kanunî'ye ulasinca, vezir Ahmed Pasa'yi büyük bir kuvvetle Sah'in üzerine gönderir. Bu arada, kendi arzusu üzerine Elkas Mirza'yi da Kâsan, Kum ve Isfahan taraflarini vurup yagmalamak üzere gönderir. Kuvvetlerinin mühim bir kismi imha edilen Sah Tahmasb, sür'atle geri çekilerek Karabag'a gider. Kanunî ise Haleb'e gelip kisi orada geçirir.

Sah Tahmasb'in, yeniden harekete geçmesi üzerine Kanunî 1549'da ordu ile tekrar Diyarbekir'e gelir. Bu arada iki devlet arasinda bulunan Gürcistan'in bazan Osmanlilara, bazan da Iranlilar'a yanasmak suretiyle iki yüzlü hareketleri ve Osmanilarin, Avrupa ile Akdeniz'deki mesguliyetleri esnasindaki tecavüzleri sebebiyle bu isin saglam bir sonuca baglanmasi gerekiyordu. Zira Gürcüler, Livane (Artvin) sancagina girip Ispir'e kadar dayanmislardi. Bu sebeple Pâdisah, Diyarbekir'de kalip III. Vezir Ahmed Pasa basbuglugunda Erzurum, Karaman, Dulkadir (Maras) ve Rum (Sivas) Beylerbeyileri ile Sancakbeyleri ve bir miktar tüfekçi yeniçeri kendi Kethüdalariyla, ayrica Pâdisah'in otagina hizmet eden Garipler bölügü de Agalari ile bu seferle görevlendirilirler. Gürcü Atabegi II. Keyhüsrev'in merkez ittihaz ettigi Tortum üzerine yürüyen Ahmed Pasa, 18 Saban 956 ( 11 Eylül 1549 )'da burayi kusatir. Kalede mahsur bulunan Corci Aga teslim teklifini reddettigi için savasa girisilir. Toplarla dövülen kale surlari yikildigi için burasi 20 Saban'da feth olunur. Ahmed Pasa, burayi zapt ettigi gibi bütün Tortum Çayi boyunu da ele geçirir. Fethedilen bu yerler, dört sancak itibar edilmislerdi. Bu arada Kanunî, Adana - Konya yolu ile 21 Aralik 1549'da Istanbul'a döner.

Iran'a yapilan bu ikinci sefer sonucunda Hakkari'yi de içine alan Van eyâleti kuruldugu gibi, Atabeglerin yurdu da dört sancak haline getirilmisti. Sirvan ülkesi ise, Osmanlilar'in yardimi ile bir müddet için bagimsizligini kazanmisti.3. Nahcivan Seferi Osmanli ordulari çekildikten sonra Sah Tahmasb, 1550 yili baslarinda Sirvan'i yeniden ele geçirmisti. Ayni yilin Mayis'inda Özbek hükümdari Abdüllatif Han ile Sehzâde Barak Han'in Amuderya'yi geçip Horasan'a akin etmeleri üzerine Tahmasb, Kazvin'den Sultaniye yaylaklarina vararak hazirliklara baslamisti. Bu arada Ubeyd Han oglu Abdülaziz Han'in ölüm haberini alan Özbek Hanlari, onun ülkesi Buhara'yi ele geçirmek üzere geri dönmüslerdi. Bu yüzden Özbekler'den yana ferahlayan Sah, Tebriz'e ve oradan kislamak üzere Karabag'a gelir. 958 (M. 1551) yazinda Sirvansahlardan Hasan Bey'in oglu Dervis Mehmed Han'in ülkesi olan Seki'yi de istila eder.Bu siralarda Erzurum Beylerbeyligine getirilen eski Van Beylerbeyi Iskender Pasa, Gürcü Atabeylerinin elinde kalan son yerlere akinlar düzenleyerek 1551 Mayis'inda Ardanuç'u almis ve burayi bir sancak merkezi haline getirmistir. Iskender Pasa, Ardanuç'ta Akkoyunlulardan kalma eski bir câmiin kalintilarini onarttirarak, buraya bir boyahane ile 6l dükkâni vakfeylemistir. Böylece sancak merkezi haline getirilen bu kasabanin kisa zamanda Islâmlasmasini da saglamisti. Iskender Pasa'nin Ardanuç'u fethettigini duyan II. Keyhüsrev, Sah Tahmasb'dan yardim isteyince o da Iskender Pasa üzerine yürür. Bununla beraber kisin yaklasmasi üzerine bir sonuç alamadan Karabag'a döner. Tahmasb, daha sonra ordusunu dört kola ayirarak Osmanli topraklarini isgale baslar. Erzurum'da Iskender Pasa'yi sikistiran Tahmasb, Ahlat ve Van civarini yakip yikar. Bu arada Ahlat'i ele geçiren Sah, burada büyük bir katliam yaptirir. Ercis ve Bargiri (Muradiye) de zapteden Safevîler, 1553 baharina kadar Dogu Anadolu'da tahrip ve öldürme faaliyetlerine devam ederler. Bu hâdiseler Kanunî'yi, Erdel harekâtini durdurup, yeniden dogu seferine çikma zorunda birakir. Bu sebeple derhal sefer hazirliklarina baslayan Kanunî, Rumeli askerini Sokollu Mehmed Pasa komutasinda Anadolu'ya gönderir. Vezir-i A'zam Rüstem Pasa da yeniçeri ve bölük halkiyla Istanbul'dan hareket eder.

Rüstem Pasa, Ankara'ya geldiginde Kanunî'nin büyük oglu ve tahtin en kuvvetli adayi olan Amasya Sancakbeyi Sehzâde Mustafa hakkinda bazi haberler gönderme ihtiyacini duyar. O siralarda 38 yasinda bulunan Sehzâde Mustafa, Kanunî'nin büyük oglu olmasi hasebiyle taht vârisi olabilecek durumdaydi. Halbuki ogullarindan birinin veliahd olarak tahta geçmesini arzu eden Hurrem Sultan, ona karsi pek iyi düsünmüyordu. Bu yüzden Sehzâde Mustafa gözden ve tevccühten uzak tutuluyordu. Ilim ve marifette de kudretli olan Sehzâde Mustafa diger sehzâdeler tarafindan da kiskanilmakta idi. Buna karsilik asker de kendisini çok seviyordu. Sehzâde Mustafa da, artik babasinin yaslandigini, sefere iktidarinin bulunmadigini, bu sebeple Rüstem Pasa'yi Dogu seferi ile görevlendirdigini, bunun da kendisine düsman oldugunu, sâyet bunu yok ederse kendisine taht yolunun açilacagi gibi telkinlere kapilarak saltanat davasina sürüklenmisti. Rüstem Pasa ise sevmedigi ve muhalif oldugu Mustafa hakkinda Kanunî'ye mektuplar göndermisti. Bunun üzerine Rüstem Pasa'yi geri çagirtan Kanunî, bizzat sefere çikmaya karar verir.

l2 bin civarindaki yeniçeri, 18 Ramazan 960 (28 Agustos 1553) 'ta Istanbul'dan Üsküdar'a geçen Kanunî'yi, büyük bir merasimle karsilar. Kanunî, yaninda oglu Cihangir bulundugu halde 22 Eylül'de Bolvadin'e gelir. O, kendisine âsi rakip olacak diye tanitilan büyük oglu Amasya Sancakbeyi Sehzâde Mustafa'yi da sefere katilmak üzere yanina çagirtir. 26 Sevval 960 (5 Ekim 1553) günü Konya Ereglisi civarinda babasina yetisen Mustafa, sairlerin tarih ibâresinde belirttikleri "mekr-i Rüstem" ( = 960 yili) yüzünden o gün Pâdisah'in emriyle çadirinda bogdurularak cenazesi Bursa'ya gönderilir. Rüstem Pasa da sadaretten azledilerek yerine Kara lakapli II. Vezir Ahmed Pasa getirilir. Hurrem Sultan ve Rüstem Pasa'nin isbirligi ve hileleri ile 6 Ekimde meydana gelen bu elim hâdise, halk arasinda büyük bir infiale sebep olmustu. Bunun için Kanunî, sefer arifesinde nahos bir olaya sebebiyet vermemek için Rüstem Pasa'yi azletmek zorunda kalmisti.

Sehzâdenin ölümü, kendisini candan seven Anadolu halkini yaraladigi gibi, nimetleriyle perverde olan yüzlerce bilgin, sair, san'atkâr ve seyh de bu beklenmedik ölüme agliyorlardi. Bu arada Kanunî'nin süt kardesi olan Mehmed Çelebi, olaydan iki sene sonra Pâdisah Iran seferinden Istanbul'a dönünce, Sehzâde Mustafa'ya kiydigi için yüzüne karsi agir sözler söylemisti. Sehzâde'nin, iftiraya kurban gittigi kanaati, devletin tamaminda ve hatta bütün dünyada hâkim olmustu. Burada suna dikkat çekmeliyiz ki, Nahcivan seferinden önceki 2. Iran sefer-i hümayûnunda Kanunî ile Sehzâde, karsilikli görüsüp dertlesmislerdi. Bu mülakatta Kanunî, oglunun yüzüne karsi hakkindaki ithamlari siralamis, fakat Sehzâde'nin cevaplari karsisinda kendisine hak vermisti. Ama bu sefer, yani ölümünden önce meydana gelecek olan son karsilasmada Sehzâde, daha babasiyle görüsme imkâni bulamadan öldürülmüstü. Gerçi Sehzâde Mustafa, aleyhindeki havanin agirligini biliyordu. Hatta ikinci vezir Ahmed ile üçüncü vezir Haydar Pasalar, bir bahane uydurup Amasya'dan gelmemesi için kendisine haber göndermislerdi. Fakat Sehzâde böyle bir yolu tutmaya tenezzül etmedi. Zira babasi ile yüz yüze geldiklerinde onu ikna edecegine kani idi.

Halk ve asker tarafindan sevilen Sehzâde Mustafa'nin katli, halkin üzüntüsüne sebep olmustu. Bu bakimdan birçok sair Rüstem Pasa, Hurrem Sultan ve hatta Kanunî'yi yeren siirler kaleme almislardir. Bu mersiyelerden en çok bilinen ve yaygin olani sancakbeyi rütbesinde bir asker olan büyük mesnevi sairi Taslicali Yahya Bey'indir. Yahya Bey, 7 bend ve 42 beyit tutan ve klasik Türk siirinin mersiye vâdisindeki saheserlerinden biri olan bu çok cesurca yazilmis olan manzumesinde Rüstem Pasa'ya siddetle çatmaktadir. Esasen "Mekr-i Rüstem = Rüstem'in hilesi" terkibi de Sehzâde'nin katline tarih (H. 960 = M. 1553) olarak düsürülmüstü. Bu eserinde Yahya Bey, bütün ordunun hislerine tercüman olarak Rüstem Pasa'nin idamini açiktan açiga istemisti. Büyük tarihçi Âlî (Gelibolulu Mustafa Âlî) Yahya Bey'e: "Gazab-i pâdisahîden havf etmedin (korkmadin mi) mi ki, böyle nazma cür'et ettin?" diye sorunca o da: "Sehzâde'nin firaki beni mecnun ve mecbur etmis idi" der. Yahya Bey, Türk fikir hürriyetinin âbidelerinden olan bu eserinde Pâdisahi da tenkid etmekle beraber "nizâm-i âlem"i muhafaza etmek için hükümdarin aleyhinde daha fazla ileri gitmemistir. Bununla beraber Rüstem Pasa, gerek kendisine, gerekse Kanunî'ye çatildigi için sikâyette bulunarak Yahya Bey'in cezalandirilmasini istemisti. Fakat Kanunî "Bu makulelere kulak tutma ve intikam kasdin etme" diyerek kendisini dahi tenkid etmis olan Yahya Bey'i, himaye etmis ve makul tenkid hürriyetine saygisini göstermistir. Bundan baska, birçok sair, halkin bu konudaki hislerine tercüman olacak sekilde siirler kaleme almislardir.

8 Kasim'da Haleb'e ulasan Kanunî, burada ikinci bir aci ile sarsilir. Bu aci, agabeyinin öldürülmesinden müteessir olan Cihangir'in hastaliginin iyice ilerlemesinden sonra 20 Zilhicce (27 Kasim)'da vefat etmesiydi. Peçevî'nin ifadesine göre Cihangir, sehzâdelerin en küçügü oldugundan dolayi Pâdisah tarafindan çok seviliyordu. Doktorlarin bütün gayret ve çabalari, Sehzâdenin hastaligina ve sonunda da ölümüne mani olamadi. Cenaze Namazi Haleb'de kilindiktan sonra na'si Istanbul'a gönderilir. Kanunî, iki oglunun verdigi aciyi hafifletmek ve biraz olsun avunabilmek için, Haleb, Sam ve Kudüs'te bozulan düzeni yeniden tanzim edip yerine getirmek ve vakiflari gelistirmekle ugrasir.

Kisi Haleb'de geçiren Kanunî, 6 Cemaziyelevvel 961 (9 Nisan 1554) günü Haleb'ten çikip sehrin önündeki Gökmeydan'da ordugaha geçen Kapikulu çerisi ile ilerleyen Kanunî, 23 Cemaziyelevvel (26 Nisan)'da daha önceden gönderilen usta ve isçiler tarafindan kurulmus bulunan Birecik köprüsünden geçerek Urfa'ya, oradan da Diyarbekir'e gider. Burada yapilan divanda askerin Erzurum'da toplanmasi kararlastirilir. Kendisi de Erzurum'a dogru yola çikar. Tahmasb ise, daha önce yaptiklarini bir bakima tekrarlayarak pasif savunmasini sürdürür. Ayrica, daha Kanunî ve ordusu yetismeden Hakkari, Gevas, Van ve Adilcevaz taraflarini yagmalattigi gibi yollarin üstündeki her seyi de yakip yiktirir. 5 Temmuz'da Kars ovasina gelen Kanunî, Tahmasb'a bir mektup göndererek onu savasa davet eder. Mektubunda, Rafizîlik'ten ve halkin mallarini yagmalamaktan vazgeçmesini, sayet bütün korkusu top ve tüfek ise bunlari birakabilecegini, savasmak için sadece kilicin da yeterli olacagini bildirmisti.

Bu siralarda Tahmasb, Nahcivan bölgesinde bulunuyordu. Kanunî'nin mektubunu aldigi zaman ülkesi yer yer Osmanli kuvvetleri tarafindan tahrib ediliyordu. Kanunî, mektubunda Osmanli ulemasinin verdigi fetvalari nakl ederek onu Hz. Peygamberin seriatina davet ediyordu. Bu arada Kanunî, 17 Saban 961 (18 Temmuz 1554)'da Revan'a, daha sonra Nahcivan'a ulasir. Ancak çevrenin âdeta çöle dönmüs oldugunu görür. Çevredeki saray ve konaklar da Osmanli ordusu tarafindan yagma edilir. Böylece Safevî tahribinin öcü alinmis oluyordu. Tahmasb ise yine Osmanli ordusunun önüne çikmaktan çekiniyordu. Kanunî daha ileri gitmeyerek geri dönme karari alir. Hazirliklar basladigi sirada Osmanlilarin bazi kuvvetleri ile Safevî kuvvetleri arasinda çarpismalar meydana gelir. Bu çarpismalar sonunda Safevî kuvvetleri dagitilir. Bundan sonra Osmanli ordusu geri dönerek 6 Agustos'ta Beyazit'a gelir. Bu esnada Sah'in mektubunu tasiyan bir elçi gelir. Tahmasb'in, Vezir-i A'zam Ahmed Pasa'ya hitaben yazdirdigi bu mektupta Pâdisah, Sark'a on defa gelse bile karsisina çikilmayacagi belirtiliyordu. Bundan sonra gelen mektuplarda da baris isteniyordu. Osmanlilar'in karsi cevabi, kendi ülkesinde rahat oturup, fitne ve fesada karismamasi seklinde idi. Bundan baska Kanunî, Safevîler'in kutsal sayilan yerlerinden olan Erdebil ve Tebriz'i tahrib tehdidinde bulunmustu ki bu, Safevîler'i büyük bir telasa düsürmüstü. Gerçekten, Osmanli hükümdarinin kuvvetlerini dagitmadan serhadde kislayip ertesi sene Safevîler'in mukaddes sehri ve aile ocagi olan Erdebil üzerine yürüyüp tahrib edecegi yolundaki tehdidi, Tahmasb'i barisi saglayip sulh yahmak üzere kesif bir siyasî faaliyet göstermeye zorlamisti. Nitekim Osmanli ordusu, Elesgirt'e vardigi zaman Tahmasb'in elçisi ile yeni bir mektubu gelir.

Aradaki düsmanligin kaldirilmasi ve barisin gerçeklesmesini saglayacak olan bir mütarekenin kabulünü uygun karsilayan Kanunî, Sah'in elçisine ayrica cevabî bir mektup verir. Kanunî'nin kisi geçirmek üzere Amasya'ya hareketi ve burada beklemesi, baharda Osmanli ordusunun tkrar harekete geçecegini ve Erdebil ile Tebriz'in tahribi yolundaki tehdidin ciddi oldugunu isbatlamis; Tahmasb'i baris hususunda yeniden harekete geçmeye mecbur birakmistir.4. Amasya Antlasmasi Kanunî Sultan Süleyman'in kisi Amasya'da geçirdigi siralarda, Sah Tahmasb'in esik agasi (saray nâziri) Ferruhzâd Bey, 9 Cemaziyelahir 962 (10 Mayis 1555)'de çesitli hediyeler ve sahin mektubu ile Amasya'ya gelir. Elçi ve maiyeti, Osmanli vüzerasi ile görüstükten sonra 21 Mayis'ta divana kabul edilir. "Elçiler Divân-i Hümayûna gelüb" vezirlerin karsisinda iskemlelerde oturdular. Sah, bu mektubunda, Pâdisah'in gönderdigi mektubu sanki "Süleyman Nebi"den geliyormusçasina aldigini, kendisine büyük saygi duydugunu, haberlesme kapisinin devamli surette açik bulundurulmasi gerektigini ifade ederek halk arasinda da iyi münasebetlerin kurulmasina temas ediyordu. Peçevî'nin aynen naklettigi bu mektubunda (Peçevî, I, 329 - 336) Sah, dostluk teminati verdigi gibi Siîlerden Ka'be ve diger mukaddes yerleri ziyaret etmek isteyenlere izin verilmesini de taleb etmekteydi. Büyük iltifatlara nail olan Ferruh Bey'e, 8 Receb 962 (1 Haziran 1555) günü, Kanunî tarafindan, Sah Tahmasb'a hitaben yazilmis bir mektup verilir. Osmanli - Iran devletleri arasindaki barisi tasdik eden bu muhtasar mektupta, arzu edilen baris " sulh u salâh-i umûr ki, mutazammin-i âsâyis-i halk ve müstelzim-i intizâm-i ahvâl-i cumhurdur" ifadeleri ile hüsn-i kabul gördügü belirtildigi gibi, arada dostluk kurulup, asagidaki su üç maddenin de müvafik görüldügü belirtilmekteydi:

a) Iran'da ashab-i güzin ve hulefa-yi mehdiyyine sebb etmek (sövmek, küfr etmek) olan Teberrâiligin men'i, yani taskin Siîler'in, üç halife (Hz. Ebu Bekr, Ömer ve Osman) ile Hz. Aise'ye sögüp saymalarinin ve bunu bir merasim haline getirmelerinin yasaklanmasi hususunda elçinin verdigi teminatin gerçeklesmesinin umuldugu;

b) O taraftan herhangi bir fitne (kiskirtma) ve taarruz olmadikça Osmanli hudud ümerasinin tecavüz ve taarruzunun men edilecegi;

c) Hacilarin refah ve itminanla hacci edâ etmelerine izin verlimesi ki bu madde mektupta su ifadelerle yer almaktadir: "Huccac-i Beytu'l-Haram ve züvvar-i merkad-i Hazret-i seyyidu'l-enâm aleyhi's-salâtu ve's-selâm refahiyet ve itminan ile ol saadete faiz olmalaridir."

Amasya antlasmasi ile Basra, Bagdad, Sehrizor, Van, Bitlis, Erzurum, Kars ve Atabegler yurdu üzerindeki Osmanli hâkimiyeti Safevîlerce taninmis oluyordu. Böylece Gürcistan'da iki taraf arasinda nisbî de olsa nüfuz bölgeleri tesis edilmistir. Bu antlasmadan sonra, Tahmasb'in 1576'da vefatina ve Iran'da karisikliklarin çiktigi zamana kadar Osmanli - Safevî münasebetleri dostâne bir sekilde devam etmistir. Böylece, Osmanlilarla Safevîler arasinda otuz yedi seneden beri araliklarla devam eden harblere son verilir. Bunun sonucu olarak taraflar, her vesile ile aradaki sulhun te'yidine gayret sarfetmeye baslarlar. Bu sebeple olsa gerek ki, Tahmasb, Süleymaniye külliyesinin açilisi (15 Agustos 1556) münasebetiyle tebrikte bulundugu gibi kiymetli hediyeler de göndermisti. Bundan baska bu antlasma sartari, ileride yapilacak olan Osmanli - Safevî antlasmasinin temel unsurlarini teskil edecektir.

IÇ OLAYLAR VE SEHZÂDELER ARASINDAKI MÜCADELE

Kanunî dönemi, Osmanli Devleti'nin askerî, siyasî, kültürel ve medenî faaliyetler gibi hemen her sahada zirveye ulastigi bir devirdir. Bununla beraber bu dönemde de bazi iç karisikliklar oldugu gibi taht kavgasi için sehzâdeler arasinda da mücadeleler olmustu. Hatta yine bu dönemde baba ile ogul arasinda da böyle olaylara rastlandigi için bizzat Kanunî kendi oglu Mustafa'yi feda etmek zorunda kalmisti. Bu sebeple biz de dönemin bu neviden olaylarina kisaca deginmeye gayret edecegiz.

l. Kirim HâdiseleriKanunî döneminde Osmanli Devleti'ne bagli Kirim'da aile kavgalari ve kardesler arasindaki mücadeleler artmisti. Osmanlilar, bu mücadeleyi dikkatle takip ediyorlardi. Islâm Giray'in yerine hanliga tayin edilen Sahib Giray, Istanbul'dan Kirim'a gidince kendini ister istemez mücadelenin içinde bulmustur. Zira eski han Islâm Giray, Sahib Giray'in Osmanlilar'in destegi ile hanlik makamina oturmasini ve otoritesini kuvvetle tesise çalismasini hos karsilamamisti. Sahib Giray ise muhaliflerini yok etmek ve otoritesini saglamlastirabilmek için çalismalara baslamisti. Bu sebeple önce Nogaylar'a yaklasarak onlari kendi taraffina çekmis ve Islâm Giray'in, Mangitlar'in basi olan, Kirim asilzâdeleri arasinda sahsî cesaret ve cür'etiyle sivrilen Baki Bey tarafindan öldürülmesinden sonra da bu defa Nogaylar'a karsi cephe almistir. Sahib Giray, siyasî bir manevra ile ayni zamanda yegeni olan ve kendisine karsi muhalefette bulunan Baki'yi kendi saflarina çekmisti. Birlikte giristikleri Moskova seferi sonrasi onu da ortadan kaldirmaya muvaffak olmustur. Daha sonra basi bos ve otorite tanimayan Nogaylar'a karsi Sirinler'le birleserek l546 - 1547'de Kirim tarihinde "Nogay Kirimi" adi verilen olay cereyan etmistir. Han'in, atesli silahlari önünde Nogaylar, büyük bir bozguna ugramislardi.

Kabile aristokrasisine karsi Kirim'da, Osmanli modeline göre bir hâkimiyet tesisine çalisan Sahib Giray'in, Kanunî'nin teveccühüne mazhar olmasi, Osmanli vezirleri arasinda aleyhine bir faaliyetin baslamasina sebep oldu. Sahib Giray da bu faaliyeteri tahrik edici bazi hareketlerde bulunmaktan çekinmiyordu. Nitekim Kanunî'nin Iran'a yaptigi sefere yardimci kuvvet göndermemesi, gözden düsmesine yol açmis ve onun müstakil bir hanlik kurmak için çalistigi yolundaki söylentileri kuvvetlendirmistir. Bu arada Sahib Giray, Kazan Hanligi'nda vefat eden Safâ Giray'in yerine Istanbul'da yetismis ve bir ara Saadet Giray zamaninda "kalgay" olmus olan Mübarek Giray'in oglu Devlet Giray'in intihab ve tayinini Pâdisah ve Divan'dan istemis, muhtemelen bu suretle bir rakipten kurtulmayi ümid etmisti. Fakat aleyhinde kurulan bir tertiple kendisi azlolunur. Bundan sonra Osmanli Devleti tarafindan Kirim'a gönderien Devlet Giray, askerleri yanindan ayrilan Sahib Giray'i yakalayarak üç oglu ile birlikte öldürür. Ruslarin büyük bir düsmani olan Sahib Giray ortadan kalktiktan sonra Ivan Vasili, Kazan ile Ejderhan'i zaptederek çar ünvanini almisti. Bununla beraber, Devlet Giray'in hanligi zamaninda Ruslarin eline düsen Ejderhan H. 961 (M. 1554)'de geri alindigi gibi Moskova'ya akinlar yapilarak Ruslar vergiye baglanmisti.

Devlet Giray, Zigetvar seferinde Mirzalar komutasinda Tatar askeri göndermisti. Bu kuvvetler, Erdel Beyi Sigismund Zapolyai ile birlikte bir sene önce Avusturyalilar'in eline geçmis bulunan bazi yerlerin geri alinmasinda büyük hizmetler görmüslerdi.2. Düzme Mustafa OlayiDevleti bir müddet mesgul eden bu olay, Osmanli tarihinde ayni isimle ortaya çikan ikinci vak'adir. Kanunî, 21 Haziran'da Amasya'dan hareket edip Istanbul'a dogru ilerlerken, Rumeli'nin muhafazasi için biraktigi Sehzâde Bâyezid'den bir haber alir. Bu habere göre, Sehzâde Mustafa'ya çok benzeyen bir adam, genis kapsamli bir isyan hareketinde bulunmaktadir.

Kimligi ve nesebi pek bilinemeyen bu adam, seklen maktul Sehzâde'ye benzediginin birçok kimse tarafindan söylenmesinden cesaret alarak saltanat sevdasina düser. Bu sebeple kendisinin Sehzâde Mustafa oldugunu söyleyerek Selanik ve Yenisehir taraflarinda ortaya çikar. O, Silistre ve Nigbolu sancaklarinda Simavna softa ve dervislerinden de bir hayli taraftar toplamisti. Bu isyanin, özellikle Dobruca çevresindeki Seyh Bedreddin taraftarlari arasinda gelismesi dikkat çekicidir. Saltanatini ilan eden ve kendisine bir vezir ile Simavna softalarindan iki kadiasker tayin eden Düzme Mustafa, etraftaki zenginlerin çiftliklerini basmaya ve vergi toplamaya baslar. Bu yolla gasb ettigi mal ve parayi fakirlere dagitarak etrafina l0.000'e yakin adam toplamaya muvaffak olur. Peçevî, bu anarsik olayi tafsilatli bir sekilde günümüze aktarmaktadir. Bununla beraber biz, konuyu fazla uzatmadan kisaca özetlemek istiyoruz:

"962 ( M. 1555 ) senesi, Yenisehir ve Selanik dolaylarinda nesebi meçhul kötü yaratilisli biri ortaya çikar. Bazi serseri ve asagilik kimseler, kendisine rahmetli Sehzâde Mustafa'ya benziyorsun diye onun fesad dolu kafasina bir saltanat sevdasi soktular. Böyle diyenlere o : " Aman, Allah rizasi için sirrimi ifsa etmeyin, celladin pençesinden kurtulan basima kast etmeyin" diye fesad ve kötülüklerle dolu isini sürdürür. Bu is o kadar ileri vardi ki, birçok serseri ve hatta akli basinda kimseler, onun gerçekten Sehzâde Mustafa olduguna kandilar. Güya rahmetli Sehzâde Mustafa katlolunacagi sirada, celladin elinde Mustafa'ya benzer baska bir suçlu bulunuyormus, o öldürülmüs ve Sultan Mustafa serbest birakilmisti."

Durumun, gittikçe nezâket kazanip ehemmiyet arz etmesi üzerine Rumeli'nin asayisi ile görevli Sehzâde Bâyezid, gerekli tedbirleri almaya çalismisti. Bu cümleden olarak Nigbolu Beyi olan Dulkadirli Mehmed Han, âsileri te'diple vazifelendirilmisti. Mehmed Han, çesiti vaadlerle Düzme Mustafa'nin vezirini elde etmisti. Bunun üzerine bu adam da Düzme Mustafa'yi yakalayip Nigbolu Beyi'ne teslim eder. Düzme Mustafa, daha sonra Istanbul'a gönderilerek idam edilmis ve cesedi, Sehzâde Mustafa olmadiginin isareti olarak halka teshir edilmistir.3. Sehzâde Bâyezid Olayi Kanunî döneminin önemli olaylarindan biri de, süphesiz ki sehzâdeler arasinda saltanata geçip tahti elde etme mücadelesi idi. Bilindigi gibi Kanunî Sultan Süleyman'in ogullarindan Sehzâde Mustafa ve Cihangir'in vefatlari üzerine taht vârisi olarak iki sehzâde kalmisti. Bunlar, Selim ile Bâyezid idi. Saray, gayr-i memnun sinif ve diger bazi insanlarin tesvikleri ile bu iki kardes âdeta rakip duruma gelmislerdi. Kanunî'nin, yaslanmaya baslamasi, kendisinden sonra tahta kimin geçecegi konusunu gündeme getirmisti. Kendi ogullarindan birini tahta geçirmek isteyen Hurrem Sultan, tahtin kuvvetli vârisi Sehzâde Mustafa'nin katlinde müessir oldugu gibi, kendi ogullari arasinda dahi bir tercih yapma durumuna gelmisti. Hurrem Sultan, iki oglundan Bâyezid'i tercih etmekle birlikte öz ve büyük oglu Selim'e karsi cephe aldigi da söylenemez. Sehzâde Selim'in Nahçivan seferinde babasinin yaninda bulunmasi ve yumusak huylulugu ile babasinin üzerinde müsbet bir tesir birakmasina karsilik, Hurrem Sultan da Bâyezid üzerine kanat germis, hakkinda duyulan ufak tefek itimatsizliklari gidermis, hatta onu, Konya'dan daha iyi bir mevki gibi telakki edilen Kütahya sancagina naklettirmisti. Bu esnada (1558) Bâyezid, Kütahya'da Mekke emîri tarafindan elçilikle Istanbul'a gönderilen Kutbeddin el-Mekkî'yi kabul etmis ve ona, kendisine saltanat müyesser oldugu takdirde her sene kanun geregi Haremeyn-i Serifeyn'e gönderilmekte olan "Sürre -i Hümayûn" vesilesiyle, gerçeklestirmek istedigi bazi arzularindan bile bahs etmisti. Gerçekten Bâyezid, sahsiyeti, kültürü ve yasayisi bakimindan tahta en yakin aday olarak görülüyordu. Selim'in, Manisa'da nedimeri ile eglenceye dalmasina karsilik Bâyezid, Kütahya'da bir ilim ve irfan muhiti kurabilmisti. Fakat Hurrem Sultan'in ayni sene vefati üzerine Bâyezid, büyük bir hâmisini kaybetmis oluyordu. Bundan sonra Selim ile Bâyezid arasinda birçok anlasmazliklar çikar. Her iki sehzâdenin taraftarlarinin tutumlari gittikçe aradaki soguklugu artiriyordu. Bu arada her iki sehzâdenin de hizmetinde bulunan Lala Mustafa Pasa'nin çevirdigi entrikalar, taraflari tam anlamiyla birbirine düsürdü. Kardesler arasindaki münaferet ve çekismenin artmasi üzerine vaziyeti dikkat ve titizlikle takip eden Kanunî, duruma müdahele eder. Sehzâdelerden her birine 300.000'er akça terakki vermek suretiyle onlarin sancaklarini degistirir. Selim'i Manisa'dan Konya'ya, Bâyezid'i de Kütahya'dan Amasya'ya tayin eder. O, bununla da kalmayarak Selim'in sehzâdesi Murad'a Aksehir, Bâyezid'in büyük oglu Orhan'a da Çorum sancaklarini tevcih eder.

Fakat bu tahvil, Sehzâde Bâyezid'i memnun etmemisti. Zira o, pâyitahttan uzak bir yere yapilan bu tayini, bir hakaret olarak kabul ediyordu. Nitekim Bâyezid, bir mektubunda, bu tayin isinde Selim'in parmaginin bulundugunu, bunun da Selim'in kendisine tercih edildigi anlamina geldigini yazarak "bu hakaretten ölmek yeg idi" diyerek hissiyatini belirtmisti. Bu sebeple Amasya'ya gitmek istemiyordu. Bâyezid'in, Kütahya'dan ayrilmamak için ileri sürdügü mâzeretleri kabul etmeyen Kanunî, bu sehrin imari hususunda pek çok para sarf ettigini, bu bakimdan nakil için paraya ihtiyaci oldugunu bildirmesine karsilik hükümdar, onun, Kütahya'dan hareketini bildirir bildirmez kendisine para gönderilecegi cevabini vermisti. Bâyezid, bundan sonra da bazi bahaneler ileri sürdüyse de nihayet 15 Muharrem 966 (28 Ekim 1558)'de Kütahya'dan ayrilmak zorunda kalmisti. Bununla beraber çok yavas yol aliyor ve konaklarda gerekenden fazla kalarak babasinin vaadlerini yerine getirmesini bekliyordu. Esasen çok kalabalik bir kafile ile hareket edip yola çikan Sehzâde Bâyezid'e, yol boyunca birçok kimse iltihak ettigi için gittikçe kuvveti de artiyordu. Bu vaziyet karsisinda endiseye kapian Kanunî, Bâyezid'e sözünü geçirebilecek ve onu yatistirarak bir an önce Amasya'ya gitmesini saglayacak bir nasihatçiyi gönderme zaruretini duymustu. Bununla birlikte tarafsiz hareket etmis olmak için ayni anda Sehzâde Selim'e de bir baskasini göndermeye karar verir. Su kadar var ki kendi emirlerine itaat eden Selim'e gönderilen sahis bir nasihatçidan ziyade bir müsavir gibi vazife görecektir ki bu, üçüncü vezir Sokollu Mehmed Pasa'dir. Bâyezid'in yanina gönderilen dördüncü vezir Pertev Pasa ise sehzâdeyi yatistirmaya çalismis, fakat yatismis gibi görünen Bâyezid, babasina ve Selim'e karsi olan tutumunda bir degisiklik yapmamistir. Bu arada Bâyezid, babasina karsi tehdid unsurlari ihtiva eden mektuplar göndermekten de çekinmemistir. Nitekim bir mektubunda o, "Bendenizi sorarsaniz rûz-u seb (gündüz - gece = her zaman) hayir duaniza mesgul bilesüz, amma ki gam ve gussadan ve gayretten helâk bilesüz. Ah bilmem ne idem bana karindasimin hatiri içün acîb zulm eyledünüz, beni yerümden yurdumdan ayirdiniz" diordu. Gerek davranislari, gerekse gönderdigi mektuplar yüzünden Kanunî, tamamen Selim'e meyletmistir. Tarihçilerin bildirdigine göre Bâyezid, yevmlü adiyla birçok eskiyayi yanina toplayip onlari kapikulu, sekbân ve tüfekçiyan yazdirip 20.000 civarinda bir kuvvete sahip odugu haberinin gelmesi üzerine iki taraf artik yavas yavas geri dönülmesi mümkün olmayan bir yolun esigine gelmisti. Bâyezid'in, ister silah zoru ile saltanat tahtini ele geçirmek, ister nefsini müdafaa gayesiyle etrafina kuvvet toplayarak bir ordu meydana getirmesi, Selim'i de harekete geçirmisti. Bu sebeple o da askerî hazirliga koyulmustu.

Bâyezid'in asker toplayip kendi basina hareket etmesine karsilik Selim, babasinin direktifleri dogrultusunda askerî hazirliga baslamisti. Bâyezid, Selim'in, merkezden gönderilen emirler uyarinca Anadolu Beylerbeyi, Dulkadir, Karaman Beylerbeyleri ve Adana Sancakbeyleri ile müstereken hareket ettikleri haberini alinca, takriben 15.000 kisilik bir kuvvetle Ankara istikametine dogru harekete geçer. Bu haberin Istanbul'a ulasmasi üzerine bizzat Kanunî tedbirlerin alinmasi gerektigine karar verir. Bu kararin bir sonucu olarak o, Sokollu Mehmed Pasa ile Rumeli Beylerbeyisini Konya'ya gönderir. Bu arada Kanunî, Selim'e müdafaa muharebesini Konya'da kabul etmesini emretmisti. Ayni zamanda Seyhülislâm Ebu's-Suûd Efendi'den, âdil bir sultanin evlatlarindan birinin itaattan ayrilip bazi kalelere saldirmasi, zorla halktan para alip asker toplamasi halinde ve onu bu hareketlerinden baska bir sekilde çevirmeye imkân olmadigi takdirde "cemiyetleri dagilincaya kadar kitâle" cevaz oldugu hakkinda bir fetva alir. Kanunî, bundan sonraki olaylari daha yakindan takib edebilmek için 28 Saban 966 (5 Haziran 1959) 'da otagini Üskürdar'da kurdurarak Selim'e de savunma savasini Konya'da yapmasina dair emirler göndermisti. Bâyezid, babasinin hareketini ögrenince Konya üzerine yürümüs, böylece iki kardes arasinda Konya yakinlarinda 22 Saban 966 (30 Mayis 1559) günü çarpismalar vuku bulmustu. Ilk gün sabahtan aksama kadar devam eden çarpismalar sonucunda taraflar birbirlrine üstünlük saglayamadilar. Savasin ikinci günü Lala Mustafa Pasa'nin tedbiri ile Bâyezid'in kuvvetleri bozguna ugratilmisti. Bunun üzerine Amasya'ya çekilen Bâyezid, af isteginde bulunduysa da bu istegi, sözü ile hareket ve davranislari birbirlerine uymadigi gerekçesiyle Kanunî tarafindan red edilmisti. Bunun üzerine çareyi Iran'a iltica etmekte bulan Bâyezid, çocuklari ile birlikte Iran'a siginmisti. Onun ilticasi, iki devlet arasinda karsilikli müzakerelere sebep olmus ve nihayet Sah Tahmasb, para karsiligi onu, gelen Osmanli heyetine teslim etmisti. 23 Temmuz 1562'de bu talihsiz sehzâde, ogullari ile birlikte hemen orada bogdurulmak suretiyle hayatlarina son verilmisti. Tahnit edilen cesetleri, Sivas'a getirilip orada defnedilmistir.

Sehzâde Bâyezid hâdisesi, Anadolu'da bazi iç karisikliklarin çikmasina sebep oldu. Bu bakimdan devlet, bir müddet onun taraftarlarina karsi mücadele etmek zorunda kaldi. Bundan sonra benzer olaylarla karsilasmamak için umumi bir teftis yapildi. Bu arada birtakim idarî degisikliklere lüzum görüldü. Bundan sonra yeniçeriler muhafiz olarak Anadou'ya yayildilar. Sehzâdelerin sancaga çikarilmalari usûlünde de degisiklikler yapildi.

Bu esnada, Kanunî üzerinde müsbet ve menfi derin tesirler birakan Rüstem Pasa 12 Temmuz 1561'de vefat etti. O, sahsiyeti ve icraati ile gerek Pâdisah, gerekse bu devir üzerinde müsbt veya menfi olarak derin bir te'sir birakmis olan iki vezir-i a'zamdan biri sayilabilir. Hatta Kanunî'nin saltanatini, Ibrahim ve Rüstem Pasalar'in birbirlerini tamamlayan basica iki büyük sadaret devri olarak mütalaa etmek mümkündür. Bunlardan ilki nasil devletin büyüklük, zindelik ve ihtisam devrini temsil etmisse, ikincisi de devlet hazinesinin en zengin, askerî kudretinin en parlak bulundugu zamanin mümessilidir. Bu devir icraatinda, Pâdisah'in karar ve hareketleri üzerinde en tesirli rol oynayan sahsiyet, her türlü hâdisenin seyir ve gelismesinde damgasi görülen adam Rüstem Pasa'dir. Busbecq'in müsahedesine göre, keskin ve uzagi gören zekâsiyle Pâdisah'in san ve söhretini te'siste onun büyük hizmeti vardi. Bununla beraber Rüstem Pasa'nin, Pâdisah üzerindeki nüfuzu ve kayin validesi ile zevcesi Mihrimah Sultan sâyesinde hükümdara bazi yolsuz tutumlari da kabul ettirmis olmasi, Kanunî döneminin sosyal yapisinda olumsuz sonuçlar da dogurmustu. Hakkindaki bir sikâyetten anlasidigina göre, Eflâk voyvodalarindan biri, sadrâzama rüsvet vermek suretiyle voyvodaligi kendisine temin etmis, fakat bu yüzden devlet hazinesi büyük bir zarara ugramisti. Iste böyle bir sadrâzamin yerine, karekter bakimindan onun tam ziddi olan ikinci vezir Semiz veya Kalin lakaplari ile taninan cömert, iyi kalpli, halk adami, nüktedan ve baris sever bir insan olan Semiz Ali Pasa getirilmisti.

1 Yorum - Senin Görüşün Nedir?

#1 1919 dan sonra Osmanliya ihanet eden pasalar.?
-
Ahmet
-
2015-02-02 15:47:57 +3

624sene hukumdarliktan sonra osmanli,nin butun pasalarina askerine halkina ihtiyaci oldugu sirada osmanliyi hedef Alan kisiler osmanlinin yaninda olmadilar. Bizler selcuklu,osmanli soyundan oldugimuz icin gurur duymamiz lazimdir. Saglam temeller ustine kurulmayan bina uzun zaman ayakta duramaz.

Görüşün Nedir?

Karakter Sayacı:
0